29 Kasım 2013 Cuma

Ben Bir Ağacım

         


         Ben Bir Ağacım / Seçme Parçalar
         Orhan Pamuk
         Yapı Kredi Yayınları

            Herkes için Orhan Pamuk
            “Bu kitapta, şimdiye kadar yazdığım sayfalardan, en kolay anlaşılabilir ve en güçlü olanları seçmeye çalıştım.”
            Çocukluk ve okul hikâyeleri ve tarihten sayfalar
            Orhan Pamuk, diğer kitaplarından bu parçaları kitaba alırken metinlere dokundu, eski yazılarını değiştirdi, cümleler, paragraflar ekledi, başlıklar koydu. Pamuk’un kırk yıllık yazarlık hayatının en güzel sayfalarından yapılan bu seçme hem onun yeni ve genç okurlarının hem de eski takipçilerinin ilgisini çekecek.
            “Kitabın kalbinde, hakkında hayaller kurmaktan hoşlandığım iki konu var: Tarihin esrarlı yüzü ve çocukluk ve öğrencilik yıllarının hatıraları. Romanlarımda ve düzyazılarımda bu iki kaynağa hep geri döndüm. Her seferinde de iki konunun kafamda iç içe geçtiğini hissettim. Yani: Tarihin çocuksu yanı ile çocukluğun tarihsel yanı.”
            Hiç yayınlanmamış bir hikâye
            Ben Bir Ağacım’da Pamuk, Osmanlı zamanının bir celladını, bir padişahın kıskançlığını anlatıyor, bir ağacı, bir resmi konuşturuyor ve kendi çocukluk, gençlik ve okul hatıralarını hikâye ediyor.
            Pamuk’un yeni romanı Kafamda Bir Tuhaflık’ın kahramanı Mevlut Karataş’ın ortaokul yıllarının hikâyesiyle…
(Arka kapak)

İçinde Orhan Pamuk’un Kar, İstanbul – Hatıralar ve Şehir, Benim Adım Kırmızı, Öteki Renkler ve 2014’te yayımlanacak olan Ben Bir Ağacım’dan seçme parçalar var. (Kafamda Bir Tuhaflık adıyla yayımlanacakmış.)
Kar ve İstanbul – Hatıralar ve Şehir kitaplarını okumuştum daha önce zaten Pamuk’un. (İkisini de sevmemiştim.) Yeniden bu kitapta okurken içimi aynı sıkıntı kapladı. Sıkılarak okudum yani.
Diğer iki kitabını okumamıştım ama yine aynı şey oldu. Şunu fark ettim ki kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım ben Orhan Pamuk okurken fena halde sıkılıyorum. İçimi buruyorlar sanki. Sevemiyorum bir türlü.
Kitabı almamdaki asıl amaç ise 2014’te yayınlanacak romanından bir bölüm içermesiydi. Yani reklamı çok yapıldı. Ve ben de bunun bir satış tekniği olduğunu bile bile gidip aldım kitabı ve onu da se-ve-me-dim.
Ayrıca romanın yayınından önce böyle bir bölümünün yayınlanması albüm öncesi single çıkaran şarkıcıları hatırlattı bana. Yani aynı mantık.  :D
Neyse daha fazla kötülemeyeyim kitabı ben.
Orhan Pamuk okumayı severlerdenseniz ise klasik Orhan Pamuk tarzı; alın, okuyun derim. Yok benim gibi sevemiyorsanız değmeyebilir. Yok ben illa okuyacağım derseniz karışmam tabii ya da asıl kitabın çıkmasını bekleyin. Hoş, ben merakımdan gider onu da alır, okurum çıkınca.
Ha bu arada Pamuk’un tek sevebildiğim kitabı Masumiyet Müzesi’dir. Onun yeri bende ayrıdır. Sanki başkası yazmış gibi hissettiriyor çünkü.


        

         

24 Kasım 2013 Pazar

Toplum Mektupları

         


Toplum Mektupları
Türkan Saylan
Yayımlayan: Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği

Bizler MEKTUP çocukları olarak büyüdük, geliştik; dünyayı, yaşamı algılamayı, kavramayı hep o gizemli pencereden bakarak yaptık.
Şimdi internet çağındayız. Bilgisayarın klavyeleri inip kalkıyor. Kısa, çoğu dilbilgisinden yoksun ve eksik cümlelerle iletiler gidiyor, geliyor. Evet, işler hızla yürüyor kuşkusuz ama bizim gençliğimizin paha biçilemez meptupçuluğu da yok oldu gitti. Acaba hâlâ kaç kişi birbirine yılda bir iki kez de olsa mektup yazmayı akıl eder bunca hızlı ve kolay iletişim olanakları varken?
Bizler küçücük kızlarken şiir, kitap okumaya, kompozisyon yazmaya, yazdıklarımızı sınıfta okumaya, iyi ve düzgün, okunaklı yazmaya yönlendirilmiştik Cumhuriyet bekçisi değerli öğretmenlerimizce. Her harfin hakkını vermeyi, yazının kurallarını daha 4.-5.-6. Sınıflarda öğrenmiştik. Dilekçe yazabiliyor, hakkımızı yazıya dökerek aramayı biliyorduk.
                                                                        Türkan Saylan
            (Arka kapak)

         Türkan Saylan’ın yazdığı 15 adet mektuptan oluşuyor bu kitap. Toplumdan her kesime mektup var; gençlere, doktorlara, işçilere, öğretmenlere, ev hanımlarına, emeklilere, yaşlanmakta olanlara…
         Hiçbir zaman değerini kaybetmeyecek bir kitap.

         Okumanızı öneririm.

20 Kasım 2013 Çarşamba

Soğuk Kahve (E – Kitap)

         


         Soğuk Kahve
         Ahmet Batman
         Destek Yayınları

         Sıcacık bir kahveden yükselen güzel kokular eşliğinde keyifli bir okuma vaat ediyor Soğuk Kahve.
            İronik ve mizahi olduğu kadar keskin bir dil. Belki de çoğumuzun gündelik hayatında olan konuları anlatırken sizi ters köşeden bir bakış açısına yatırıp golü ustalıkla atıyor. Hınzır bir zekanın ürünü olan cümleleri sizi gülerken duygulandıracak, çoğu zamansa hayretler içinde bırakacak. Kahraman Tazeoğlu
            Batman kendi deyimiyle numune bir adam. En azından yazdıkları öyle. Kolay kolay kimseden duyamayacağınız, cesaret isteyen şeyleri açıkyüreklilikle söylüyor okura. Özellikle kadın erkek ilişkilerinin üzerindeki pembe tozu üfletip altında yatan siyahları ve beyazları soğukkanlılıkla gösteriyor. Ne her erkek bir Romeo, ne de her kadın bir Juliet. Ertürk Aşkun
            Topuklu ayakkabı mı yoksa ben mi?
            Bir kadını zorlayan bir soru olabilir.
            Çikolata mı ben mi? sorusu kadar olmasa da zorlar.
            Sizler topuklu ayakkabısı ayaklarını vuran kadınlarsınız.
            Topuklarınızın altında kağıt mendiller var.
            Bazılarınızın gözyaşlarını silen mendiller işte, yabancı değiller.
            O mendiller hep canınızın yandığı yerlerde…
            Çok adisiniz pembe rujlar, çekici kılıyorsunuz dudakları.

            Boşu boşuna okudum bence bu kitabı. Her yerde o kadar çok bahsedildi o kadar çok anlatıldı ki kendimi zorunlu hissettim okumaya. Herkes -ilginç bir şekilde- çok beğenmiş. Aldım, okudum. Ve fikrimi söylüyorum işte: Bir işe yaramaz bu kitap. Genelde “Bana hitap etmedi, aynı frekansı yakalayamadık, bu kitap için doğru zamanlama içinde değilmişiz.” gibi şeyler düşünürüm beğenmediğim kitaplar için ama bu kitap bambaşka! Gerçekten bir işe yaramaz yani!
         Bir de arka kapak yazısına bakıyor insan. Öyle bir anlatmışlar ki sanırsınız tüm zamanların en iyi kitabı. Ama içinde gerçekten hiçbir şey yok.

         Zaman kaybıydı benim için! 

9 Kasım 2013 Cumartesi

Einstein’ın Buzdolabı

         


         Einstein’ın Buzdolabı / Tuhaf Hikayeler
         Steve Silverman
         Aykırı Yayınları

         Tarihin en tuhaf cinayet planı
            Tarihin en yapış yapış felaketi
            Göl delikten akıp gidiyor!
            Ayak şeysi, adı her neyse işte…
            Hey, dükkan açık kalmış!
            İkinci Dünya Savaşı’nın en tuhaf silahı
            Bir seçim nasıl tüm seçmenleri öldürdü?

            İnanılması zor ama aynıyla vaki!
         Bu kitapta birbirinden tuhaf, inanılması hayli güç öyküler var. Ancak tuhaf olduğu kadar da ilginç ve eğlenceli olan bu öykülerin her biri gerçektir, yaşanmış olaylardır.
            Kafası kesilmiş olduğu halde aylarca yaşayan, hatta şehir şehir dolaştırıp sahibine ufak bir servet kazandıran tavuktan, yangın bombası olarak kullanılmaya kalkışılan yarasalara; petrol için sondaj yaparken açılan delikten akıp giden gölden, seçimi kaybetmek endişesiyle boşaltılmayan şehirle birlikte yanardağ lavlarının altında kalan valiye kadar her şey gerçek, hepsi yaşanmış olaylardır.
            İnsan denilen yaratık gerçekten tuhaf bir hayvan ve bu yeryüzünde zavallının başına gelmedik şey kalmıyor! Evet, okuyunca inanmakta zorluk çekeceksiniz ama hepsi aynıyla vaki!
            (Arka kapak)             
         Yukarıda da yazdığı gibi tuhaf tuhaf hikayeler var kitapta. “Yok artık, bu kadar da olmaz!” diyor insan bazen. Ama içinde daha önceden de bildiğim hikayeler olduğundan ikna oldum ben. Değer görmemiş, bilinmeyen icadlar ve mucidleri de var içinde. :)
         Çok kolay okunur bir kitap bu. Bu aralar çok kitap bitiremediğimden bunu okumayı tercih ettim. Büyük ihtimalle de bunun sebebi birçok kitabı aynı zamanlar içinde okuyor olmam ya da her zaman çok yoğun olmam. O yüzden bu aralar böyle kitaplar okuyorum. Zaten pazartesi günü de vizelerim başlıyor. Haliyle çok çok fena bir haldeyim. Stresli, uykulu, aç ama midesi bulanan (sınav zamanı böyle oluyor), bla bla…
         O yüzden böyle bu aralar.
         Neyse, çok konuştum. Okuyun…


8 Kasım 2013 Cuma

Canın Cennete!!!

         


         Canın Cennete!!!
         Sedat Balun
Üretim Departmanı Yayınları

         Balıklar unutkan falan değildir. Sadece umursamazlar…
            Bir dal papatya olsa da / Sorsak…
            Tanrıya bana vakit ayıramadığı için kırılmıyorum bile! Çünkü o çok ünlü!!!
            Acı… (%100 Doğal).
            Tanrım Umut bitti! Yükler misin…
            Martıların düşlediği cennette, albatroslar yaşar!!!
            O’ / Tanrım söyleyeceklerim bu kadar…
            Bir adaya düşünce yanınıza alacağınız üç şey diye sorulduğunda/
            Neden hiç kimse, 1 sandal 2 kürek demez ki…
            Şemsiye belki de yağmuru insanlardan koruyor.
            1 yıl 365 dündür.
            Acı! Yeryüzünün çekilmiş en net fotoğrafıdır!!!
            (Arka kapak)
           
         Sedat Balun’u Twitter’dan takip ediyordu erkek arkadaşım. Daha sonradan kitabının çıktığını söyledi. Sonra da kitabıyla gelmiş dün Kuşadası’na. Aldım ve bir çırpıda okuyuverdim.
         Kitap cümlelerden oluşuyor. Aforizma tarzı cümleler…
         Yani… Ne çok sevdim ne de beğenmedim diyebilirim.
         Bazıları çok güzeldi ama bazıları da sıradandı bence. Okunabilir yine de.
         Birkaç cümleyi paylaşıyorum: