19 Haziran 2014 Perşembe

Koşmasaydım Yazamazdım

         


         Koşmasaydım Yazamazdım
         Haruki Murakami
         Çeviren: Hüseyin Can Erkin
         Doğan Kitap
        
         “Murakami Bey, insan sizin gibi sağlıklı bir yaşam sürünce zamanla roman yazamaz hale gelmez mi?”
            Arada sırada insanlar bu soruyu sorar bana.
            Roman yazmank, sağlıksız bir eylem; yazar olan kişi de sağlıklı olmak dediğimiz çemberden uzak bir yerde, mümkün olduğunca sağlıklı denemeyecek bir yaşam sürmek zorundaymış gibi.
            Biz roman yazmaya çalıştığımızda, insanlığın temelinde bulunan zehir gibi bir şeyi istemesek de çekip çıkarır, görünür kılarız. Yazarlar az çok bu zehre maruz kalır. Bu zehir işin içine girmediği sürece, gerçek anlamda yaratıcılık eylemi ortaya konulamaz çünkü (tuhaf bir benzetmeyle söyleyeceğim ama balonbalığının zehirli kısmının aynı zamanda en lezzetli kısmı olmasıyla tıpatıp benzeyen bir durum galiba). Ama gerçekten sağlıksız olan şeylerle uğraşmak için insan mümkün olduğunca sağlıklı olmak zorundadır. Bu, benim tezim. Yani sağlıksız bir ruh bile, yine sağlıklı bir vücuda gereksinim duyar.
            İşte bu yüzden, böyle biri sanatçı olamaz, dense bile ben koşmaya devam ediyorum.
            Haruki Murakami’den bir tutku olarak koşmak ve bu tutkuyla terbiye edilen yazma eylemi üzerine eşsiz bir metin… Koşmasaydım Yazamazdım kendini “utangaç biri” olarak tanımlayan yazarın belki de en kişisel kitabı.
            (Arka kapak)

         Ne zamandır bu kitabı okumak istiyordum. İstiyordum çünkü adında hem koşmak hem de yazmak geçiyor. Koşmak ve yazmak benim kendimi en özgür hissettiğim iki eylem. Eskiden ama çok eskiden kros koşardım. Sonra bıraktım ve bir daha da başlayamadım. En çok özlediğim şeylerden biridir oysa. Yazmak… 9 yaşımdan beri kendimce bir şeyler karalarım her ne kadar bu ara iş yorgunluğundan bir şey yazıp çizemesem de…
         Haruki Murakami de ilgimi çeken bir yazar. Daha önce İmkansızın Şarkısı’nı okumuştum. Diğer kitaplarını da okumak istiyorum. Ama ben en az yazılan kadar yazanı da merak ettiğimden önce yazarın bu kitabını okuyup diğerlerini zamana yaymaya karar verdim.

         Sonuç? Sevdim. Hem koşu antrenmanları ile ilgili yazmış hem de koşarken hissettiklerini yazmış. Daha ne olsun, değil mi?

Atatürk’ün Sofrasında

         


         Atatürk’ün Sofrasında
         Onun Meşhur Yemek Sofraları
         Hüseyin Movit
         Truva Yayınları

         O’nun muayyen bir çalışma saati yoktu ki!.. Çalışmadığını sandığımız zamanlar bile çalışırdı… O’nun meşhur yemek sofraları bir ziyafet ve eğlence alemi değildi… Birçok tarihi kararlar o sofralarda fikir iştişarelerinden sonra verilirdi… Atatürk başkalarının düşünce ve mütalaalarına çok ehemmiyet verirdi…
            Bilhass sabaha karşı çalıştığı çok vakidir… Yalnız başına gün doğana kadar çalışma odasında yorulurcasına meşgul olduğu günleri çok bilirim…
            İşte gene böyle bir sabahtı. Güneş doğmamıştı…
            Etrafta masmavi bir sabah aydınlığı vardı…
            Kapısını vurarak odasına girdiğim zaman kağıt ve kitap yığınları içinde çalışıyordu… Uykusuz ve yorgun olduğu belliydi…
            -Atatürk, dedim. Niçin bu kadar yoruluyorsun?.. Biraz istirahat etsene!..
            -Memleketin büyük dertleri varken nasıl durulur kardeşim? dedi.
            -Peki ama ağabey dedim, sizin mesai arkadaşlarınız var, onlar bu dertlerle elbette ki meşgul oluyorlardır…
            Bu sözüm üzerine Atatürk’ün dudaklarında müstehzi bir tebessümün dağıldığını gördüm…
            -Makbuş, dedi, işte ben onların yaptığı hatalarla bu kadar yoruluyorum. Onların hatalarını temizliyorum!..
            (Arka kapak)

         Şu hayatta en çok tanımak istediğim ve hayranlık beslediğim insanlardan biri Atatürk. Sadece siyasi hayatını değil, kişisel hayatını da çok merak ediyorum.
         Bu kitabı çok büyük bir merakla aldım o yüzden elime. Atatürk’ün çevresindeki insanların anılarından oluşuyor kitap. Genelde yemekler ve sofra toplantılarını anlatmışlar.
         Ara ara çok hüzünlü, bazen de gülümseten anılar var içinde.
         Çok çok sevdim bu kitabı. Atatürk’e bir adım daha yaklaştığımı, onu birazcık da olsun tanıyıp, anlayabildiğimi düşünüyorum bu kitapla. İyi ki okumuşum!