28 Aralık 2014 Pazar

Yoksa Hala Bekâr Mısın?

       


         Yoksa Hala Bekâr Mısın?
         Rachel Gibson
         Çeviren: Gökçe Müderrisoğlu Aktaş
         Nemesis Kitap
        
         Sadece 10.000 kişinin yaşadığı Lovett kasabasında, düğün büyük bir olaydır. Büyük şehirlerden düğüne gelen uzaktaki akrabalar ise dedikodu malzemesi olmaktan kaçamazlar.  
         Sadie Hallowel, kendisinden küçük kuzeninin düğünü için yıllar sonra doğduğu kasabayı ziyaret eder. Kasabadakiler için klasik bir fiskos malzemesi olacakken işler değişir; çünkü Sadie otuz üç yaşındadır ve hala BEKÂRDIR. Bu, kasabalılar için dedikodu değil, çok fazla dedikodu demektir.
         Ancak bilmedikleri bir şey vardır. Sadie, işleri Lovett sakinlerinin bile yetişemeyeceği bir hızda karıştırmaya yetecek bir potansiyele sahiptir.
         (Arka kapaktan)

         İki hafta önce çok hastaydım. Sonra geçti. Geçen hafta iyiydim. Bu hafta sonuna doğru yine kötüleştim ve şimdi daha çok hastayım. Pazartesi finallerim başlıyor ama ben başımın ve vücudumun ağrısından pek çalışamıyorum. Hastayken yapılacak en iyi şey kitap okumaktır bence. Tabii yorgun bedeninizi daha da yormayacak kitapları kastediyorum.
         İşte ben de bu kitabı buldum. Bir önce okuduğum kitaba göre daha çok sevdim açıkçası bunu. Evet, biliyorum bu ara hep çiklet kitap okuyorum. Ama yılın son ayı pek iyi geçmiyor benim için. Hep hasta ve yorgunum.
         Ama bu kitapla ilgili bir sorun var ki; o da bu kitap bir üçlemeymiş. Bu da sonuncu kitabıymış. Ama neyse ki okuduğum yorumlardan anladığıma göre sadece olayın geçtiği kasaba ortakmış. Yani tek başına okunsa da bir şey kaybedilmiş olmayacak.
         Ben dün gece bu bitince birincisini de okumaya başladım serinin.

         Siz okudunuz mu bu kitabı?

23 Aralık 2014 Salı

Mutlu İnsanlar Kitap Okur ve Kahve İçerler

         


         Mutlu İnsanlar Kitap Okur ve Kahve İçerler
         Agnes Martin-Lugand
         Çeviri: Gökberk Çapraz
         Epsilon Yayınları

         Diane kocasını ve kızını ansızın bir araba kazasında kaybetmişti. Ruhu buz tutsa da kalbi atmaya devam ediyordu ama. İnatla. Acı vererek. Gereksiz yere…
            Hatıraların arasında kaybolan Diane için artık hayat belirsizdi. Belki de kendi kendini sürgün ettiği İrlanda topraklarına ayak basmasıyla tünelin sonundaki ışığı görebilecekti. Her şeyini kaybeden ve hayata devam etmekten başka hiçbir seçeneği olmayan bu genç kadının bazen dramatik bazen eğlenceli yolculuğuna kayıtsız kalamayacaksınız.
            “Bu kitap iyi bir espressonun aromasına sahip.” L’Express
            (Arka kapaktan)

Üzücü bir kitaptı aslına bakarsanız. Kadın ailesini kaybediyor bir kazada ve resmen içine kapanıyor. O acıyı hissedebiliyorsunuz.

Tam kitabı çok sevdim diye düşünürken saçma sapan bir şekilde bitiverdi. Acaba devamı gelecek mi diye düşünüyor insan. Günü geçirmelik idare eder bir kitap diyebilirim.

7 Aralık 2014 Pazar

Beyaz Zambaklar Ülkesinde

        


         Beyaz Zambaklar Ülkesinde
         Grigoriy Petrov
         Koridor Yayıncılık

         Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Mustafa Kemal Atatürk zamanında Türkçeye ilk kez çevrildi. Atatürk, kitabı okuduğunda bu destansı başarıya tek kelimeyle hayran olmuştu. Derhal kitabın üklesdeki okulların, özellikle askeri okulların müfredatına dahil edilmesini emretti. Türk askerleri ülkelerindeki “yaşamı yenilemek” için mutlaka bu kitabo okumalıydılar. O vakitler, kitap o kadar çok ilgi gördü ki, Kuran- Kerim’den sonra en çok okunan kitap haline geldi.
            Bu kitap tüm yoksullığa, imkansızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan işadamlarına kadar, her meslekten insnaın omuz omuza bir dayanışma sergileyerek, Findlandiya’yı, ülkelerini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir mücadele verdiklerini, tüm insanlığa örnek olacak biçimde gözler önüne sermektedir.
            (Arka kapak)

         Bu kitabı kaç yıldır okuyacağım okuyacağım ama bir türlü okuyamıyordum. Bu yıl Türkan Saylan’ın doğum gününü kutlamak için bu kitap seçildi. 13 Aralıkta bu kitabı tartışıp Türkan Saylan’ı anmış olacağız.

         Kitap Atatürk’ün emriyle Türkçeye çevrilmiş iyi ki de çevrilmiş. Bence Finlandiya’da yapılanlar Türkiye’de de en kısa sürede uygulanmaya başlanmalı. Çok acil hem de. Tabii önce iktidardakilerin de kafalarını değiştirmeleri lazım.

5 Aralık 2014 Cuma

Marilyn Monroe

         


         Marilyn Monroe Notlar, Şiirler, Kişisel Metinler ve Mektuplar
         Editörler: Stanley Buchthal, Bernard Comment
         Çeviren: Beril Tüccarbaşıoğlu Uğur
         Artemis Yayınları

         Entelektüel ve sanatsal bir kişiliğin notlarından oluşan bu kitapta yayınlanan dökumanlar, farklı bir Marilyn Monroe’yu gün yüzüne çıkarıyor. Sinemanın bu emsalsiz kadına yakıştırdığı “Güzel Sarışın” imajından farklı, neredeyse cinsiyetsiz bir zekayı gözler önüne seriyor.
            “Ben kimseyi kandırmadım. İnsanların kendilerine kandırmalarına izin verdim sadece. Kimse, gerçekte kim olduğumu, ne olduğumu öğrenmeye zahmet etmedi. Benim için bir karakter yarattılar. Onlara karşı çıkacak gücüm yoktu. Belli ki, olmadığım birini seviyorlardı.” M. M.
            Marilyn Monroe: Notlar, 20. yüzyılın en büyük ikonlarından birini, Marilyn Monroe’yu yeniden tanımlayan benzersiz bir kitap. Ölümünün üzerinden elli yıldan uzun bir süre geçen Marilyn Monroe, karşımıza ilk kez bu kadar savunmasız çıkıyor.
            Marilyn’in imajı öyle evrensel ki, onun hakkında her şeyi bildiğimize inanıyoruz. Ne de olsa onun her sözü ve jesti manşet oldu, tartışmalar yarattı. Ciddi oyunculuk yeteneği bazen şöhretiyle gölgelendi. Ve bu arada kamera ona umutsuzca aşık oldu.
            Marilyn, ya da gerçek adıyla Norma Jeane, dünyanın tanıdığından daha meraklı, araştırmacı, nükteli ve umutlu bir kadındı. Şimdi, okurlar ilk kez o özel Marilyn’le tanışabilecek ve onu çok daha iyi anlayabilecek, Marilyn Monroe: Notlar yazılı kaynaklar bakımından eşsiz bir koleksiyon. Marilyn’in el yazısıyla kendisi için aldığı notlar, yazdığı mektuplar, hatta şiirler daha önce hiç yayınlanmadı.
            Defterlere karalanmış, daktiloyla yazılmış ya da otellerin mektup kağıtlarına alınmış bu notlar, sanatını derinden seven ve onu mükemmelleştirmek için gayret gösteren bir kadını gözler önüne seriyor. Karşımızda kendi hayatını acımasızca analiz eden ama aynı zamanda muzip, komik ve inanılmaz çekici bir Marilyn Monroe var. Performanslarını unutulmaz kılan zahmetsiz zarafeti ve aldatıcı neşesi bu metinlerde de açıkça görülüyor. Marilyn’i bu kadar etkileyici birine dönüştüren, her an patlamaya hazır ızdırabı da öyle.
            “Kusur güzellik, delilik dehadır. Ve saçmalamak kesinlikle sıkıcı olmaktan iyidir.”
            (Arka kapak)


         Marilyn Monroe genelde fotoğraflarında gülümser. Bana da hep acaba gerçekten bu kadar mutlu mu diye merak ederdim. Bu kitapta aldığı notlar, yazdığı şiir ve mektuplar var. Üzücü de biraz. Yani bu kadar parlak ışıklar içinde olup bu kadar mutsuz olmak. Mutsuzluğuyla, korkularıyla başa çıkabilmek için çırpınıp durmak. 

4 Aralık 2014 Perşembe

“Filiz Hiç Üzülmesin”

         


         “Filiz Hiç Üzülmesin”
         Sabahattin Ali’nin Objektifinden, Kızı Filiz’in Gözünden Bir Yaşamöyküsü
         Filiz Ali
         Yapı Kredi Yayınları

         “… üzülecek bir şey yok. Her şey düzelir, hele Filiz hiç üzülmesin.”
Filiz Ali’nin anılarını, babasının eserleri ve mektuplarıyla harmanlayarak kitaplaştırdığı “Filiz Hiç Üzülmesin”, sadece bir hayata odaklanmakla kalmıyor, Sabahattin Ali’nin usta fotoğrafçılığına da tanıklık ediyor.
Sabahattin Ali’nin Istıranca Dağları’nda öldürülmesinden çok önce, kehanette bulunur gibi kendi sonunu yazdığı dizeleriyle biten “Filiz Hiç Üzülmesin”, edebiyatımızın efsanevi yazarını yattığı yerde de selamlıyor…
“Bir gün kadrim bilinirse
İsmim ağza alınırsa
Yerim soran bulunursa
Benim meskenim dağlardır.”
(Arka kapaktan)

Sabahattin Ali’yi çok severim. Tüm kitaplarını okumaya çalışıyorum. Eskiden okudum diyordum ama geçen bir yerde farklı isimlerde kitapları da olduğunu okudum. Onları da edinmem lazım en kısa sürede.
Çok severek okuduğum kitapları hep bir hüzün de uyandırır içimde. Bu dünyadan erken ayrılışından sebep olacak. Düşündükçe üzülüyorum, sinirleniyorum hatta. Burası nasıl bir ülke ki bütün aydınları, yazarları sürülüp, öldürülüp, yakılmış olsun?! Utanıyorum resmen kendimden.
Nazımlar, Azizler, Sabahattinler bunları yaşamak zorunda mıydı sanki! Ne zaman gelişmiş, aydınına düşünürüne sahip çıkacak bir ülke olacağız acaba?! Ne zaman hadi doğru söyleyeni de geçtin söz söyleyen dokuz köyden birden kovulmaktan vazgeçilecek? Zor bu ülkede yaşamak… Gençlerin bu ülkede yaşamak istememesinin en büyük nedeni de bu bence. Kendi ülkende özgürce konuşup, yazamıyorsun bile. Yazık!
Filiz Ali, babasını ve anılarını anlatmış kitapta. Birinci baskı 1995'te çıkmış ama ben hiç denk gelmemiştim. Geçenlerde bir kitapseverin instagram hesabında gördüm. Bu ikinci baskı olanı. Çıldırdım tabii. Hemen sipariş verdik. Geldi ve az önce de bitirdim. Yine çok mutlu oldum. Sabahattin Ali’ye biraz daha yaklaştım. Yine çok üzüldüm. Böyle bir aydından yoksunuz ne zamandır. Ve onunla tanışıp, konuşma fırsatını yakalayamayacağım.