Parmak Damgası
Halikarnas Balıkçısı
Bilgi Yayınevi
PARMAK
DAMGASI… Halikarnas Balıkçısı’ndan yeni öyküler.
Bir süre önce televizyon filmi olarak beğeniyle izlenen
PARMAK DAMGASI, Balıkçı’nın aynı adlı öyküsüyle, başka öykülerinden
yararlanarak yapılmıştır.
Ege’nin yedi renkli denizlerini, cennet köşelerini;
güzellikleri çirkinlikleriyle, sevinçleri korkularıyla, arayışları
beklentileriyle insanlarını zaman zaman tarih süzgecinden de geçirerek kaleme
alan Balıkçı’nın PARMAK DAMGASI’nda yine birbirinden güzel öyküleri yer alıyor.
“Dalıp sünger
çıkarma sırası, Ahmet’in kardeşi Mehmet’teydi. Kardeşinden çıkardıkları kanlı
miğferi başına geçirdiler. Parayı veren armatör, işaret düdüğünü çaldı. Oğlan daldı.
Aşağıya inerken, ağabeyinin kafa parçaları, pembe renkler salarak ve bir sağa
bir sola kayarak, kendisine eşlik ediyorlardı.
Güvertede sıra bekleyen dalgıçlar, bir
sürü karabatak gibi sıraya dizilmiş, dıdılıyorlardı.
Geçim savaşıydı bu…”
Okumadığım, içinden de okumanın
gelmediği günlerden selamlar…
Bu kitabı da bitireli altı gün oldu ama
anca yazıyorum. Sanırım içimden yazmak da gelmiyor bu ara.
Hayatımın yazarları arasında Balıkçı da
girdi sanırım. Aslında böyle olacağını biliyordum da sanki bilerek okumuyordum.
Balıkçı çok tanıdık, çok bizden. Bu elimdeki kitap “Bütün Eserleri” isminde
oluşturulan serinin son kitabı aslında. İstanbul’a gitmiştim Batı turu biter
bitmez. O zaman sahaflar çarşısında dolaşırken karşıma çıktı. Ahmet Hoca’mda (Ahmet
Mümtaz Maden) kalırken okumaya başlamıştım. Ona gösterdiğimde “Çok güzel bir
kitaptır.” demişti. Kendisi Halikarnas Balıkçısı’nın öğrencilerinden biri diye
biliyordum o yüzden öyle söyledi diye düşünmüştüm.
Aşağı yukarı yirmi gün boyunca elimde
süründü kitap. O arada Ahmet Hoca, Kuşadası’na geldi. Başka arkadaşlarda vardı.
Biz patavatsızlar “Hocam sanki siz konuşuyormuşsunuz gibi, Balıkçı’nın
cümleleri sizinkilere çok benziyor.” Deyince hocacım bir duraksadı. “Benzemez
mi, benzer tabii.” dedi. Gözlerinden yaşlar süzülürken Azra Erhat’dan ve
Balıkçı’dan söz etti. Hoca küçükken komşularıymış ikisi de. Onların yanında
büyümüş. Rehber olmamın bir sebebi de Balıkçı’dır dedi. Ah… O sahne gözümün
önünden gitmiyor bir türlü. İçimde gidip ona sarılma istediği olmuştu ama gidip
sarılamadım da. Sonra kendi kendime çok üzüldüm. Sarılsaydım Hocaya diye.
Elimde TUREB’in bastırdığı bir kitabı
daha var Balıkçı’nın. Onu da okuyacağım ama artık hep o gece gelecek gözümün
önüne.
Kitap harika bu arada. Çok içten bir
anlatımı var zaten Balıkçı’nın. Kitaplarını daha önce okumamıştım ama çoğu hikâyeye
orada burada denk geldiğimi fark ettim. Kolay okunur bir kitap.
Okumanızı tavsiye ederim.