28 Kasım 2016 Pazartesi

Öfkeden Kurtulun!


        
         Öfkeden Kurtulun!
         Öfkenin Ne Olduğu ve Bu Konuda Ne yapılması Gerektiği Hakkında Bir Kutsal Kitap İncelemesi
         John Coblentz
         Çeviren: Hande Taylan
         GDK Yayın

         “Sana söyleyeyim bari. Öfkeli, acılıkla dolu bir adama bakıyorsun.”
            Larry’nin siyah gözlerinde bir şimşek çaktı ve vücudu gerildi.
            Larry gibi birçok insan vardır. Öfkeleri çok büyük acılara neden olur. öfkeleri insanları öldürür, çocukları asi yapar, yuvaları yıkar ve kiliseleri böler.
            Öfke insanları duygusal köleliğe götürür. Orada içerleme ve acılığın hapishane hücrelerinde yaşarlar. Bazıları öç almak için planlar yaparlar. Bazıları ümitlerini yitirir. Bazı tutsaklar ise kurtulmak ister. Kurtuluş vardır.
            Öfkeden Kurtulun insanların neden öfkelendiklerini ve çözümlenmemiş öfkenin öfkeli insanın kendisi üzerindeki korkunç etkilerini açıklar. Ama daha da önemlisi, bu kitap iman, bağışlama ve sevginin bu belanın üstesinden nasıl geleceğini gösterir.
            Kutsal Kitap’a uygun olarak ve açık bir şekilde yazılmış olan bu kitap, ailelere, vaizlere ve öfkeyle baş etmeye çalışanlara umut ve pratik yanıtlar sunar.
            (Arka kapaktan)

         Bu kitabı Japonca kursumun bulunduğu binanın 5. Katından aldım. Protestan Kilisesi Derneği’nin kapının yanındaki duvardaki rafta bıraktığı kitaplardan biri. Öfkeli olduğumu düşündüğüm hatta öfkemden başımın döndüğü bir zamanda karşıma çıktığı için aldım. Gerçi bir tane de İncil aldım ama olsun. (Turist rehberi adayı olmak bunu gerektirir, görünce dayanamıyorum.)
         Hıristiyan değilim ama İsa’ya da Meryem’e de inanıyorum. Müslüman bir ailede doğdum ve benim de kendimce bir inancım var. Tamam, bu kısmı neden açıkladığımı bilmiyorum, neyse…
         Kitabın ilk kısımlarında neden öfke duyduğumuz ve bu öfkenin içimize nasıl yerleştiği ile ilgili bilgi ve bazı örnekler var. Öfkeden kurtulmak için de bazı çözümler var.
         Özellikle ilk kısımlarının bana yol gösterici olduğunu düşünüyorum. Bazen yardımın nereden geleceğini bilemezsiniz. Kutsal Kitaplarında yazanları uygulamasam da kendimce bir şeyler aldım.
         Bugün İzmir yağmurlu. Saat şu an 17:04 olsa da tüm gün aynı renkteydi gökyüzü. Fotoğrafı sonraya bırakmak istemedim. Çünkü ne zaman sonraya bıraksam bloga koymak için o kadar üşeniyorum. Karanlık da olsa çektim o yüzden.

         Bu da bizim kitaptan: “Oku!”

8 Kasım 2016 Salı

Ateş ve Su 2



         Ateş ve Su 2
         İmran Tohumcu
         Epsilon Yayınları
         “Biz her zaman farklıydık. Normal diye bir kavram bizim hayatımızda hiç var olmamıştı. Zıttık, birbirimizle uyuşmuyorduk. O siyahsa ben beyazdım. O karanlıksa ben aydınlıktım. O soğuk bir kış rüzgarıysa ben ılık bir yaz esintisiydim. Biz Ateş ve Su’yduk. Evrende bilinen en büyük zıtlıktık. Belki birlikte olmamız bile hataydı. Hiç yan yana gelmemeliydik. Ama kader, bizi bir araya getirmişti. Belki de biri bir araya getiren sadece tesadüftü…
            Ateş benim bu dünyadaki cehennemimdi.”
            “O, bu zamana kadar karşılaştığım en farklı, en tuhaf, en değişik insandı, çoğu zaman beni çileden çıkarsa da benim ufaklığımdı işte. Her şeyine her şeyimle değer verdiğim tek kızdı. O inatçı tavrı, beni sahiplenişi, benden bir türlü vazgeçmeyişi, ona yaptıklarıma rağmen hala yüzüme bakıp beni sevebildiğini açık açık söylemesi ve daha sayabileceğim birçok neden varken Melisa’nın kalbimdeki yeri bambaşkaydı. Kelimelerle tarif edilmezdi. Onu ilk gördüğüm zaman nasıl sadece bir kız çocuğu diye içimden geçirdiysem, şimdi de sadece benim her şeyim diyordum. Çünkü öyle olmuştu. Öyle olmayı kendi masumluğuyla, kendi elleriyle başarmıştı.
            Melisa, benim bu dünyadaki cennetimdi.”
            (Arka kapaktan)

         Yazarı Ateş ve Su’yu çok uzun olduğu için iki kitap halinde yayınladıklarını söylemişti Wattpad’de. Haklı, uzunca bir kitap. Çok şey yaşıyorlar.
         Açıkçası ben bu ikinci kitabı daha çok sevmiştim. Melisa büyüdü çünkü. Çok zor şeyler yaşadı, yaşamın kıyısında dolandı ama büyüdü. İlk kitaptakinin aksine anlatım dili bile daha olgundu.
         Ateş de Melisa’yla birlikte büyüdü aslında. Değişti; sevmeyi, değer vermeyi öğrendi.
         Sonrası mı? Kitabı okuyun.
        


4 Kasım 2016 Cuma

Ateş ve Su




         Ateş ve Su
         İmran Tohumcu
         Epsilon Yayınları

         “Geçmişin izleri yüzünden sevgiye ve aşka inanmayan bir adamla en büyük hayali gerçek bir aşk yaşamak olan genç bir kızın, sırlarla dolu hikayesi.”
     Melisa, 17 yaşında bir lise öğrencisidir. Zorluğa dair hiçbir şey bilmeyen, bu yaşına dek el bebek gül bebek büyütülen, içinde kötülüğe dair hiçbir şey olmayan Melisa’nın hayatı sürekli ev ve okul arasında geçmektedir. Ta ki beklemediği bir anda, tesadüf eseri karşılaştığı bir adam tarafından hayatı tamamen değişene dek. Kendini en büyük hayalinin gerçek olacağı bir masalın içinde sanan Melisa, yaşadıklarının aslında bir rüya olduğunu çok geç olmadan fark edecektir.
      Ateş, 23 yaşında sert mizaçlı bir adamdır. Zoru çok iyi bilen, bu yaşına dek bir şeyleri kazanmak için çabalayan, dünya üzerinde sevgi diye bir kavramın olmadığına inanan soğukkanlı biridir. Kendi geçmişini unutmaya çalışıp yaşadığı izleri hafızasından silmeye çalışırken karşısına çıkan geveze bir kız tüm duygularını altüst eder.
     Birbirine bu denli zıt iki karekter. Onlar Ateş ve Su. Biri yakmak için var. Bir diğeri söndürmek için. Peki bu savaşı hangisi kazanacak? Ya da zoru başarıp, birlikte kazanabilecekler mi?
     “Sana en başında bana göre olmadığını söylemiştim ufaklık.”
      (Arka kapaktan)

         Wattpad’den okuduğum bir kitaptı Ateş ve Su. Severek de okumuştum.
         Melisa’nın şımarıklığına zaman zaman kızsam da ailesi tarafından el bebek gül bebek yetiştirilmesi sebebiydi.
         Ateş, ne kadar sert olsa ve kötü işlere bulaşsa da o da bir zamanlar çocuktu ve masumdu. Çevremden çok tanıdık insanlar gibiydiler.
         Kitap bitince oldukça üzülmüştüm hatta. Maceralı bir aşk hikayesi.



3 Kasım 2016 Perşembe

Zehirsiz Ev



         
         Zehirsiz Ev
         Yaşamınızdan Zararlı Kimyasalları Eksiltmenin Basit Yolları
         Mercan Yurdakuler Uluengin
         Modus Kitap
        
         Özellikle büyük şehirlerde çılgın bir temponun içinde yaşıyoruz. Bu hız çoğunlukla bizi de kontrol altında tutuyor ve hiçbir şeye vaktimiz yokmuş gibi davranıyoruz. Hızlı çalışıp, hızla yiyip, hızlıca temizlenip yolumuza devam ediyoruz. Halbuki belki de asıl ihtiyacımız, belli konularda sadeleşmek, durup düşünmek, sakince hareket etmek…
            Elinizde tuttuğunuz kitap sihirli bir dokunuşla yaşantınızı tersine çevirmeyi değil, bakış açınızı tekrar gözden geçirmenizi sağlamayı vaat ediyor. Üstelik buyurgan ve sıkıcı bir üslupla “Bunu böyle yapın” demeden “İsterseniz bir de bu açıdan bakın”, diyen sakinliğiyle, yormadan, usul usul anlatarak.
            Zehirsiz Ev, Mercan Yurdakuler Uluengin’in çabasıyla blog olarak başlayan, zamanla takipçilerin katılımıyla zenginleşip büyüyen bir oluşum. Bir proje değil; daha güzel, yaşanabilir ve sade bir hayat tahayyülünün pratik yansıması. Üstünüzdeki gereksiz yükleri, vazgeçebileceğiniz hazır ürünleri, ihtiyacınız olmayan kimyasalları hayatınızdan çıkartarak doğal ve sağlıklı bir hayata kavuşmanın küçük ama önemli ipuçlarını bir araya getiren bir bilgi havuzu. Geleneksel tarifleri taze bir dokunuşla güncelleyerek hatırlamamızı sağlayan ve yeniden kullanıma sokan mütevazı ama debisi yüksek bir iyilik hamlesi.
            Mercan Yurdakuler Uluengin, yerli ve yabancı birçok kitabı ve internet sitesini tarayarak ulaştığı verileri de bu ağa katarak, bilgiyi paylaşarak, etkileşime sokarak, bu yolda beraberce nasıl ilerleyebileceğimizi gösteriyor. Çamaşırdan bebek bakımına, kişisel bakımdan gıdaya uzanan zengin konu dağarcığıyla, her an elinizin altında bulunacak bir kılavuz sunuyor.
            Güneşin Aydemir’in doğaya sırtımızı vererek, geçmişten ödünç aldığımız bilgilerle tüm sadeleşme ve arınma hayalinin kalbine dokunan incelikli sunuşuyla…
            (Arka kapaktan)

         Bir Pazar günü Japonca kursu çıkışımda bir arkadaşımı beklerken vakit geçsin diye bir kitapçıya girdim. Kitapçının adını hatırlamıyorum. Karşıyaka Çarşı’nın içinde postaneye yakın küçük bir kitapçıydı. Kitaplara bakarken bu kitap ile karşılaştım. İlgimi çekince de almaya karar verdim.
         Bu aralar bu konuya takmış durumdayım. Aslında uzun bir süredir ihtiyacım olmayan şeyleri almıyorum. Bu konu ile ilgili diğer bloga uzun bir yazı hazırlayacağım. Şimdi konunun bu kısmını burada kesip kitaba geçiyorum.
         Kitap öncelikle şu Zehirsiz Ev oluşumunu anlatıyor. Daha sonra “malzeme çantası” diye bir bölüm var ki bu bölüme bayıldım. Yağların, bitkilerin ya da doğal ürünlerin ne işe yaradıklarını, nasıl elde edebileceğimizi ve nasıl saklayabileceğimizi anlatıyor.
         Tarifler kısmında ise ev, kişisel bakım, çocuk bakımı gibi bölümler var ve bir sürü tarif var. Hepsini evde kendiniz hazırlıyorsunuz. Tariflerin içinde ne var kısmı bir de ne yok kısmı var. normalde daha az zararlı ya da zararsız dediğimiz kimyasallar bile yok hatta.
         Tariflerin bir kısmını biliyor ve uyguluyorum zaten. Ama bu kitabı okuduktan sonra aldığım bir kararla artık biten kişisel bakım ürünlerimin yerine yenisini almayacağım ve birer birer buradaki tarifleri uygulayacağım.
         Kitabın güzel yanı “şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın” diye direktifler vermemesi. Diyor ki; dışarıdan pet şişede su almak yerine evden kendiniz götürün. Ya da her seferinde kağıt bardakta kahve almak yerine termos bardağınızda kendiniz götürün diyor. Yani her şeyi birebir uygulayacaksınız diye bir şey yok. Yapabildiğimiz kadar her şey. Evde yoğurt yapmayı deniyorum mesela ben, süt bulabildikçe tabii. Şimdi yeni hedefim evde ekmek yapmak. Çünkü ne satın aldığımız o yoğurtların ne de ekmeklerin tadını sevmiyorum.

         Okuyunuz efenim. Sadeleşmek, daha az tüketmek yolunda bir yol gösterici olabilir bu kitap bizlere. 

2 Kasım 2016 Çarşamba

Grapon Kağıtları



         
         Grapon Kağıtları
         Didem Madak
         Metis Yayınları

         Bu kitapta yer alan şahıs ve mekanların gerçekle alakaları tamdır. Kahramanları hep yanlış ata oynayanlardır. Kediler, kadınlar, muhabbet kuşları, gözyaşları… hepsi sahiden vardır ve bir dönem yaşamışlardır. Şiirden hazzetmeyenler, Grapon Kağıtları’nı yılbaşı ve diğer ehemmiyetli günlerde evi süslemek için kullanabilirler ya da bir ruh çağırma seansında, inatçı ruhlara seslenen uyduruk şarkılar olarak mırıldanabilirler.
                                                                                              -Didem Madak
            (Arka kapaktan)

         Didem Madak ile tanışma kitabım oldu bu kitap. Elbetteki birkaç şiirini okumuştum orada burada. Ama çok bilgim yoktu açıkçası.
         Şiir ve hüznü seviyorsanız doğru yerdesiniz.
         Diğer kitapları da var elimde. Onları da okuyunca buraya yazısını yazarım.

         Öptüm!

1 Kasım 2016 Salı

Piç





         Piç
         Hakan Günday
         Doğan Kitap

                      Piçlerin çocukları olmaz.
            Piçler, aşık oldukları kadınların kendilerini kurtaracaklarını düşünür.
            Oysa hiçbir kadın dünyaya bir piçi kurtarmak için gelmemiştir.
            Piçlere sır verilebilir. Ölümleriyle son bulan sırdaşlıkları vardır.
            Piçlerin cinsel hayatı düzensizdir.
            Piçlerin bedenleri ve akılları, diğer insanlarınkilerin aksine nasırlaşmaz.
            Onların nasırlaşan tek yerleri ruhlarıdır.
            Piçler sadece kendi aşklarına saygı duyarlar. En yakın dostlarının kadınlarına dil ve el uzatabilirler. Bu durumda piç tabii ki suçlu, ancak piçlik meşrudur.
            Piçler düzensiz hayatlarında düzenli olarak içki içerler. Belli sayıdaki kadehten sonra sarhoş olup sızarlar. Sızdıkları yerin adı huzurdur.
            Piçlerin babalarıyla olan ilişkileri mezar taşı kadar soğuk, yeni dökülmüş kan kadar sıcaktır.
            Piçler insan öldüremedikleri, ağır suçlar işleyemedikleri, korkak ve hain oldukları için yaşadıkları yerleri zorunlu kalmadıkça terk edemezler.
            Piçin davranış ve tercihlerini sadece başka bir piç kabul edilebilir olarak değerlendirir ve “Neden?” diye sormaz. “Neden” sorusu piçliği yok eder.
            “Piçler açtı. Piçler kirliydi. Ter, toz ve çamur kokuyorlardı. Üşüyorlardı. Ama gülüyorlardı.”
            (Arka kapaktan)
           
         Artık hepimiz Hakan Günday’ı ne kadar çok sevdiğimi biliyoruz. Ama biraz hüzünlüyüm. Çünkü bu kitap Hakan Günday’ın son kitabıydı. Böylece 8 kitabını da okumuş oldum. Aslında Piç’i çok uzun zamandır okumak isteyip de okumayı erteliyordum. Evet, sırf bitmesin diye okumuyordum. Çünkü ne zaman yeni kitap gelecek ya da gelecek mi bilemiyorum. Dergilerde de yazıyor artık Hakan Günday ama ben artık dergi okumaktan pek hoşlanmıyorum. Lisedeyken falan çok okurdum da şimdi nedense çok zor geliyor, bilmiyorum.
         Kitaba gelecek olursak; kitap piçleri anlatıyor adı gibi. Doğuştan kimsesiz olanları değil de kimsesiz, hiçbir şeysiz olmayı seçmiş kişileri…
         Hakan Günday’ın tarzına alıştıysanız okumak zor gelmeyecektir.
         Okuyunuz efenim.

         Diğer kitapları ile ilgili yazılarım için burayı tıklayabilirsiniz. 

Butimar



         
         Butimar
         Sessizliğin Kanatları
         Kaan Murat Yanık
         Kapı Yayınları
        
         Bir tarafta dünya ile arasında ciddi problemler olan, yanlış yüzyılda yaşadığını düşünen, çarşafa bürünüp kadın kılığında İstanbul sokaklarını arşınlayan, hastalarının hayatlarına müdahil olan ve kendi rüyalarını dahi tasarlamaya çalışan bir psikiyatr…
       Diğer yanda ise başka bir yüzyılda akan kırmızı bir hayat: Savaş, aşk, simya, büyü, göç, devrim, sefalet ve dostluk…
        Butimar – Sessizliğin Kanatları, gerçekle hayal arasındaki sınırın silikleştiği bir roman.
        Doğu- Batı, laik-muhafazakâr ve madde-mana çatışmalarıyla örülen bir arka plan…
        Edebiyat dünyasının son yıllarda dikkat çeken ismi Kaan Murat Yanık, hayaller, rüyalar ve halüsinasyonlarla karışık bir belleği, büyülü gerçekçilik akımına da göz kırparak resmediyor. Ve okura akıcı, şaşırtıcı, doyurucu bir roman vaat ediyor.
Butimar’la herhangi bir yerde mahsur kalmak isteyeceksiniz.
“İki husus kafamda dolaşıyordu; ölmek ve delirmek. İki hal de ne hissedilebilir ne de doğrulanabilirdi. Ölmüş ya da delirmiş olabilirdim yani.
Yalnızlığın bilmem kaçıncı evresini yaşadığımı bilmez halde, tamamlanmamış insanları yararak yürüdüm. Otobüsler, tramvaylar, duraklarda bekleyen insanları metal canavarlar suretinde yutup hızla kaçırıyorlardı. Eve girer girmez bir şarkı koydum kendime. Bir daha, bir daha başa sarıp dinledim. Bir tarafım söylemek istediklerimle doluyken, diğer yanım onları yok etmekle meşguldü. Arada kalan bendim ve ufalanıp yok olmamam bir mucizeydi. Bir yanım diğerine şunu söyleyebilmişti en azından, bunu duyabildim… Şarkıyı değil, o şarkıyı ilk dinlediğin zamanki kendini özlüyorsun. O zamana dokunamadığını anlayınca da şarkıyı bir daha dinliyorsun.”
(Arka kapaktan)

Merhabalar,
Bu kitapla bir tanışma hikayem var. Wattpad’den çokça kitap okuyorum ben. Ya da adına her ne denirse işte. Orada bana göre Wattpad’de okuyup okuyabileceğim en naif, en güzel ve en özenli yazılmış kitapla karşılaştım. İsmi “Uçuşan Küllerden Anka Doğmaz”. Bildiğim kadarıyla henüz basılması gibi bir durum söz konusu değil ama ben yine de ondan kitap diye bahsedeceğim. Kitabın yazarı çokça Butimar’dan alıntı yapıyordu kitapta. Ben de daha önce varlığından bile haberdar olmadığım bu kitabın alıntılarını severek okuyordum ve nedense bu kitabın çok eski bir kitap olduğunu düşünüyordum.
Bir gün kitapçıda gezinirken Butimar ile karşılaştım. Hemen elime alıp yazarının hayatını okumaya başladım. Benim sandığım gibi eski bir kitap değilmiş bir kere. 2015 basımı bir kitap ve ESKADER 2015 Yılın En İyi Roman Ödülü’nü almış. Eskisi kadar takip etmediğimden ödüllü kitapları da bilmiyorum artık. Tabii kitabı elime aldığım gibi kasaya gitmem de bir oldu. :)
Gelelim kitaba…
Arka kapak yazısında da bahsettiği gibi gerçekle hayal neredeyse iç içe geçiyor kitapta. Rüyalarını yazan biri olarak bu tür kitaplardan ne kadar hoşlandığımı tahmin edersiniz. :)
Ben psikiyatrı biraz Can Manay’a (Fi-Çi-Pi üçlemesindeki psikiyatr) benzettim ilk başlarda. :) Zaten Uçuşan Küllerden Anka Doğmaz’dan dolayı çok merak ediyordum. Böylece daha da merakımı celbetti.
Butimar’ın mitolojik kuş oluşu ise benim için sevindirici. Sevdiğim şeyleri hayatın içinde görmek hoşuma gidiyor.
Yusuf’un beyni ve kalbindekilerle yürüdüm, büyüdüm, kırıldım, yaralandım ve daha bir çok şey diyebilirim.
Çok etkilendiğim bir kitap oldu. çok uzun zamandır bu kadar etkilendiğim, severek okuduğum bir kitap olmamıştı doğrusu.
O kadar saçma şeyler yaşıyoruz ki hiçbir şey şaşırtmıyor, heyecanlandırmıyor artık bizi.
Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
Uçuşan Küllerden Anka Doğmaz kitabını da okumanızı öneririm. Wattpad ücretsiz bir uygulama. Üye olduktan sonra okuyabilirsiniz.