30 Haziran 2017 Cuma

Karanlığın Günü

         


         Karanlığın Günü
         Leyla Erbil
         Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

            “1959’da okuduğum ilk kitabı Hallaç’tan bu yana Erbil’in yazarlığına hayranım. Türkçemize, pek az yazara nasip olan devrimci üslup ve görkemli imgelem getirdi. Yapıtlarının bazılarında James Joyce’a benzer biçimler, Faulkner’i andıran biçem öğeleri vardı. Camus gibi, başkaldırıyı bir tür yaratıcı sanat düzeyine çıkardı. Marx’tan ve Freud’dan esintiler, Beckett’ten sesler getirdi. Ama, hiçbirini taklit etmedi. Leyla Erbil, yaratıcı serüveninde daima özgün kaldı. Türk öykü ve romanının olağanüstü bir özgünüdür o.
            Adındaki harflerle başlayan terimler ne berrak tanımlıyor yazar kimliğini:
            L- Lirik
            E- Etik, estetik, efsane, evrensel
            Y- Yenilik, yürek, yanardağ
            L- Lav
A-   Aşk, akıl, adalet, ahlak, anıt
E- Efsunlu, erdemli, ebemkuşağı
R- Rengârenk, ruhi
B-   Bireysel, bağımsız, bilinçli, bilge, büyüleyici,
İ- İçli, idealist, insan
            L- Liyakatli, her övgüye layık

Leyla Erbil, edebiyatımızın tahtındadır, başımızın tacıdır. O, “Tuhaf Bir Kadın”… “Karanlığın Günü’nü aydınlattı. En güzel “Mektup Aşkları”nı yazdı. “Eski Sevgili”leri yeniden aşık etti. “Gecede” ve gündüzde okurlarını yüceltti. Kötülükleri ve haksızlıkları “Hallaç” pamuğu gibi attı. Kendini dev sanan nice yazarlar, onun yanında “Cüce” kaldı. Aklımızdan ve kalbimizden uçurduğu “Zihin Kuşları” için minnettarız ona…”
                                                                                                                      Talat Sait Halman

Ankara’ya Japonca sınavına giderken yanıma almıştım bu kitabı. İlk 50 sayfasını çok merak ederek okusam da sonrasında cinnet geçirme seviyesinde okudum diyebilirim. Bu aralar sonu bir yere bağlanamayan kitaplardan yana gidiyor şansım. Bu da öyleydi bana göre ve açıkçası çok da zevk almadım bu okumadan. Kitap bana göre sanrılardan ibaretti. Sevmediğim bir okuma oldu açıkçası.
         Ayrıca yazarın kendince geliştirdiği imla kuralları da –bence- gereksizdi ve benim okumamı biraz yavaşlattı.
        

27 Haziran 2017 Salı

Mavi Sürgün

         


         Mavi Sürgün
         Halikarnas Balıkçısı
         Bilgi Yayınevi

     “Karakolda ona, “İstiklal Mahkemesi’ne gideceksin.” Denir. Niçin İstiklal Mahkemesi’ne gittiğini bilmez. İki jandarma ile kelepçeli olarak İstiklal Mahkemesi’ne sürüklenir. Mahkemenin bulduğu bir suç vardır. Sonunda cezasının idam olacağı anlaşılır. Sabırlık ve tarlakuşu eller, göğüste kavuşturulmuş, idamı bekler. Sürgün edileceksin denir. Sürgün yeri Bodrum bir muammadır, bir karanlıktır. Ama işte apansız karanlık kalmaz. Bu Mavi Sürgün yazısı, bu işin nasıl olduğunu anlatacaktır.”
     (Arka kapaktan)

         Eğer öte taraf varsa ve bir gün hepimiz buluşacaksak tanışmak istediğim ender insanlardan biri Balıkçı. Kitaplarını oku oku doymuyorum. Her ay da bir kitabını okumaya çalışıyorum.
         Hatta Bilgi Yayınevi’nden çıkmış bu Bütün Eserleri serisini de sahaflardan tamamlamaya çalışıyorum. Yani keşke Bilgi Yayınevi bana seriyi yollasa. :D
         Bu kitap Balıkçı’nın sürgününü, Bodrum’u ve Bodrum’un Bodrum oluşunu anlatıyor. Ben Balıkçı’nın kitaplarını ilk okumaya başladığımda –tabii hikayesini tam bilmediğimden- İstanbul’dan Bodrum’a gidişin bu kadar uzun ve acılı olmasına çok şaşırmıştım. Ama dönemin şartlarını ve bürokrasinin saçma sapan prosüdürlerini düşünürsek biraz normal geliyor.

         Ben kitapta en çok Balıkçı’nın Bodrum’a ulaştığı, o denizle buluştuğundaki hislerini sevdim. Tabii onun haricinde Bodrum ile ilgili anlattığı her şey de çok güzeldi. Bodrum bugün Bodrumsa Balıkçı sayesindedir zaten. O getirttiği tohumlar bile yeter bence. 

18 Haziran 2017 Pazar

Deliduman

         


         Deliduman
         Emrah Serbes
         İletişim Yayınları
        
         Tek başıma da kalsam, dünyanın bütün hükümetleri ve onlara oy verenler bana karşı da olsa, dünyanın bütün hükümetlerine karşı ayaklananlar ve onlara destek verenler bana karşı da olsa; bütün dünya, yedi milyar küsur insan tek tek bana karşı da olsa…
            On yedi yaşındaki Çağlar İyice konuşuyor. Kız kardeşi Çiğdem’i, onu meşhur etme ümitlerini, belediye başkanı dayısını, yakın arkadaşı Mikrop Cengiz’i, taşra muhabbetlerini, depresyonun eşiğindeki annesini, hiç unutamadığı dedesini, hatırlarken katlettiği babasını anlatıyor.
            Deliduman, dermansız ve güdük bir ilçeden haykırmaya başlıyor, İstanbul’a uzanıyor. Çocukluğumuzun, hatıralarımızın ve bütün sokaklarımızın üzerinden dangır dungur geçen imar ve para iştahına lanet! Riyakâr dünyaya, Allahsız sermayeye, martılara, küçük bir kızın kalbini kıranlara isyan ediyor. Barikatların arkasında, soluk soluğa, yapayalnız, erken kaybeden bir delidumanın öfkesini çemkiriyor.
            Emrah Serbes, zamanın ruhunu, Gezi’nin isyancılarını, hürriyetleri için öksürenleri, yerinde duramayanları, küfredenleri, ağlamayı unutmak için yumruğunu sıkanları resmediyor.
            Deliduman, büyük zamanın ve her zaman kenarda kalanların romanı.
            (Arka kapaktan…)

         Çağlar İyice’yi dinliyorsunuz kitap boyunca. Günümüz gençlerinin haleti ruhiyesini ve günümüz aile yapısını anlayabilmek için önemli olduğunu düşünüyorum.
Ben kitapta Gezi’ye dair daha fazla şey okuyacağımı düşünmüştüm ama o kadar fazla değinilmemiş. Zaten Çağlar İyice’nin yaşadığı Kıyıdere’den başlayıp sonra İstanbul’a uzanıyor.

Kitap oldukça akıcıydı bu arada. Yolda işe gidip gelirken okumama rağmen hemen bitti. 

16 Haziran 2017 Cuma

Black Beauty

           

         Black Beauty
         Anna Sewell
         Scholastic Publisher

            A horse is a horse of course unless of course the horse is Black Bauty. Animal-loving childeren have been devoted to Black Beauty throuhout this century, and no doubt will continue through the next. Although Anna Sewell’s classic paints a clear Picture of turn-of-the-century London, its massege is universal and timeless: animals will serve humans well if they are treated with consideration and kindness. Black Beauty tells the story of the horse’s own long and varied life, from a well-born colt in a pleasant meadow to an elegant carriage horse for a gentleman to a paintfully overworked cab horse. Throughout, Sewell rails- in a gentle, 19th-century way- against animal maltreatment. Young readers will follow Black Beauty’s fortunes, good and bad, with gentle masters as well as cruel. Children can easily maket he leap from horse-human relationships to human-human relationships, and begin to understand how their own consideration of others may be a benefit to all.
         (Arka kapaktan)
        
         Bu ayın e-kitabı ve İngilizce kitabı olarak sayıyorum kendisini. Aslında geçen ay başlamıştım ama yoğunluktan bitiremedim.
         Kitabı oldukça sevdim. Sonradan Black Beauty ismini alan bir atın hayatını anlatıyor kısaca tanımlayacak olursak. Aslında daha çok at ve insanlar arasındaki ilişki üzerinden insanın insanla olan ilişkisinden bahsediyor.
         Kitabın seviyesine bakmadım ama kolay okunur bir kitaptı. Muhtemelen seviye 2 ya da 3 falandır. O yüzden az çok İngilizce bilen birinin rahatlıkla okuyabileceğini düşünüyorum.
         Normalde her ay bir İngilizce kitap bitirme projem var kendimce –evet,ben uydurdum- ama her ay okuyamadığım da bir gerçek. Yine de bu düşümden vazgeçmeyerek kendimi zorlamaya devam edeceğim.


11 Haziran 2017 Pazar

Adam ve Oyun

         


         Adam ve Oyun
         Ali Ulvi Özdemir
         Alter Yayıncılık
        
         Dünyamız büyük güçlerce kaleme alınmış. Son derece planlı ve organize oyunların hemen her yerde oynandığı bir arenaya dönüşmüştür.
      Bu büyük oyunlar her şeyden habersiz milyonlarca masum insanın gündelik yaşamlarını derinden etkilemekte ve onların ızdırap çekmelerine neden olmaktadır.
    (Arka kapaktan)

         Kitap, üniversitede istatistik hocası olan adamın hikâyesi. Daha doğrusu hayatının birkaç gününden bir kesit var içinde. Adam sürekli hesaplamalar yaparak yaşadığından çoğu zaman yaşamayı bile ıskalıyor bana göre. Ve kitabın yine sonu yok! Sonu olmayan kitaplardan hoşlanmıyorum. Bu kitap da bir sona bağlanmıyor işte. Ama normalde çok akıcı bir kitaptı.

         Kararsızım hala kendisi hakkında. 

3 Haziran 2017 Cumartesi

Pesimisyon

         


         Pesimisyon
         Aşk Yasaklı Kelime
         Erdi Karadeniz
         Cinius Yayınları

         Hayat, zamanın parçalara bölünmüş hali. Bölünen parçalara eylemlerimizi sığdırmak, bunun için mücadele vermekse yaşamın ta kendisi. İşi çetrefilli bir hale sokmanın anlamı yok, bu kadar basit. Ve zaman kısıtlı. Ve zaman yok. Ve yolun sonu yakın, çok…
            Ve dedim ki:
            Hayatı orijinal kılmak adına;
            Marjinal davranışlara ihtiyaç duyacaksın!
            Kim ne derse dedin…
            (Arka kapaktan)

         Erdi benim arkadaşım. Daha önce blogda okuduğum başka bir kitabını da anlatmıştım. Arama kısmından ismini yazıp ulaşabilirsiniz.
         Pesimisyon’u bilerek okumayı erteliyordum çünkü bunu da okuyunca elimde kitabı kalmayacaktı Erdi’nin. Hakan Günday’da da aynı şey olmuştu. Tüm kitaplarını okudum, şimdi adam kitap yazsın diye bekliyorum. Zor oluyor.
         Kitabın ilk kısmında şiirler var ve bence çok güzeller.
         İkinci kısımda ise deneme ve hikâyeler var. Onlar da ayrı güzel.
         Ama benim için kitabı mükemmel kılan bir cümle var:
         “Hüzün;

         Çekiştirme saç diplerimi”