Sevgili,
aşığını huzuruna çağırdı. Aşık aşk mektubunu çıkarıp sevgilisinin huzurunda
okumaya başladı. Mektupta beyitler, övgüler, ihtiyaç, acizlik, yoksulluk gibi
birçok sözler vardı. Maşuk dedi ki:
‘Eğer bu okuma, benim içinse vuslat
zamanı ömür zayi etmektir bu! Ben yanındayım, sen mektup okuyorsun. Bu âşıklık
alameti değil ki!’’
Âşık:
‘Doğru, sen buradasın ama ben istediğim
zevki istediğim gibi bulamıyorum ki. Geçen yıl senden aldığım zevki, şimdi
vuslatına erişmiş olduğum halde alamıyorum. Ben bu kaynaktan arı duru bir su
içtim; o suyla da gözümü yeniledim, gönlümü de. Şimdi kaynağı görüyorum ama su
yok. Yoksa su yolumu birisi mi kesti?’’ dedi.
Maşuk dedi ki:
‘Şu halde ben, senin sevgilin değilim.
Ben Bulgar Türküyüm, sen Katu Türkü istiyorsun. Sen bana değil, bir hale âşıksın.
Senin tamamıyla istediğin ben değilim. Sevgilin değilim, sevgilinin eviyim, hâlbuki
aşk peşindir, eldedir, sandıkta değil! Sevgili, tek olan sevgiliye denir. Onu
buldun mu, başkasını beklemezsin. Ortada görünüp duran da odur, gizli olan da
o! O, hallere sahip bir hâkimdir, mahkûm değil.’’
Mesnevi’den Hikâyeler – Mevlânâ /
Sayfa: 292
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder