Af
Zafer Başoğul
Yenileşim Akımı Yayınları
İki
şeyi çekemezdi;
Beni
kıskanırdı, kıskanmayı senaryolaştırır, oyuncuları seçer, tanıştığım-konuştuğum-baktığım
kadınlara, kötü kadın rolünü verir, iyi rolü kendi kapardı. Seviyordu beni,
sevdiği için de kıskanıyordu, bazen abartsa da…
Hafiyelik
yapardı. Çantamdan, ceplerimden bir şey çıkar mı diye çaktırmadan bakardı.
Bilgisayarımda acaba bir şeye rastlar mıydı? Gömleğimde bir tel saç var mıydı?
Kadın kokar mıydım? Yani, hafiyelik tamdı!
Gözüm
başkasını görmezdi. Bunu söylesem de inanmazdı. Erkeklik ya, neme lazım O
ipleri sıkı tutmalıydı. O kadınlara verilen rol, kötü olmalıydı. Kötü kadınlar,
iyi erkekleri kapmamalıydı. Erkekler, kadınların iyisini kötüsünü ayırt
edemezdi, kadınlar isterse her şeyi yapardı, o yüzden artık gazeteler ve
televizyonlar çapkın olan erkekler değil, kadınlar diyordu. Kadınlar eğer
isterse her halükarda alırdı ve kadın ne zaman isterse, erkek doğası gereği, bu
isteğe uyardı. O yüzden, O, hem rol dağıtımında adildi hem de hafiyeliğin de
haklıydı. Anlayacağınız, yargıları da tamdı.
Ve
öfkesi… Öfkesi O’na her şeyi yaptırabilirdi. Gözü hiçbir şeyi görmez, herkesi
silip atabilirdi. Beni bile… Öfkelendiğinde dalgalanırdı ki o dalgalar bir iki
gün kıyıları döverdi. Karaya hırçın hırçın vurur, geriye doğru çekilerek hızla
bir daha gelirdi. Boyları vuruşlardan sonra inmez her defasında aynı büyüklükte
kalırdı. Eminim ki o dalgalar arasında bir geminiz olsun istemezdiniz ya da o
gemide kaptan. Benim ne böyle bir gemim vardı, ne de kaptandım aslında. Ben, o
dalgaların rengiydim. Dalgalar dininceye kadar farklı renklere bürünür, bazen
köpürür bazen dalganın en ucunda acı maviye döner, bazen geri dönen dalganın
kirli yeşili olurdum. Kolay sakinleşmezdi. Gizlese de dalga boyu on metreydi
bir kere ve bu durum her şeye yansırdı. Bu hallerde ya hiddetle sevişir ya da
seks O’nun için biterdi. O’na bu günlerde yaklaşmak istemiyordum ama, gerçeği
söylemek gerekirse ne uzakta kalabildim ne de yaklaşabildim. Çekilmezdi dedim
ya, çekilirmiş…
Arka
kapak yazısı
Bu
kitabı okulda verdiler bana. 1 Aralık Dünya Aids Günü ile ilgili bir konferans
düzenliyordu bir arkadaş. Orada dağıttılar.
Aidsle,
HIV ile ilgili bir kitap ve çok önemli. Aslında bir roman. En sonunda
anlıyorsunuz ne olduğunu, niçin olduğunu. Detayına çok girmek istemiyorum.
Lütfen alın, okuyun.
O
gün kimi çağırdıysam konferansa ‘Ben biliyorum hepsini.’ deyip gelmedi. Ben de
biliyordum bir sürü şey. Ama bilmediğim şeyler varmış. Yanlış bildiğim şeyler
varmış. İyi ki katılmışım. Gelen doktor hanım tüm detaylarıyla anlattı her
şeyi.
Ki
biliyorum ki gelmeyen insanların nedenleri her şeyi çok iyi bilmeleri değil
utanmaları, çekinmeleriydi. Ama bu konu utanılacak, çekinilecek bir konu değil.
Bilinçli olmak lazım. Bana bir şey olmaz mantığıyla yaşamamak lazım. İlla
cinsel yolla bulaşacak diye bir şey yok çünkü. Kan yoluyla da bulaşabiliyor.
Steril olmayan bir ortamda, steril olmayan aletlerle kan alıp, verdiğinizi bir
düşünsenize…
Lütfen
bana bir şey olmaz demeyin. Hem bir kitap okumakla, bir saat bir doktoru
dinlemekle ne kaybederiz ki.
teşekkürler elif, umarım okurken keyif aldığın bir hikaye okumuşsundur. zafer
YanıtlaSilBen teşekkür ederim bu farkındalığa öncülük ettiğiniz için. :))
YanıtlaSilNe bela bir hastalıktır bu :(
YanıtlaSilBolat öyle. Ama erken teşhisle sağlıklı insanlar gibi yaşayabiliyorlar.
YanıtlaSil