I
Herkesin bir
sayfayı bırakıp
Başka bir
sayfaya başladığı anda
Tıkandım ben.
Yüzüm gözükmüyor ki
Fotoğrafta,
nasıl gözüksün: Başımı
Eğmişim
masanın üstüne, sanki tahtanın
Etine
gömülmüşüm: Seyrelen saçların
Arasından iri,
kilitli kafam fışkırıyor.
Aslında koyu
bir suçtur içimde beslediğim.
İki çatı
arasında bocalayan bir damladan
Havaya
yontulmuş gün sisi ve damağımda
Donmuş buruk
tat alaşımı, acıyla geçiyorum
O seyrek
tarihten: Dönüp de bulduğum,
Her köşede
pıhtılı bir mum.
Ayartıldığım
Dünyaya kazdım
da kendimi: İçimden
Çoktan
sökülmüş puslu sahanlıkta
Yeniden doğdum
ve geriledim: Kapandığım
Kırgın
mandolin dersleri, donuk boz suya
Düşen bisiklet
gövdeleri ve kahverengi,
Pis bir örtüye
çöküp bul karayı al parayı
Oynadığım
yaşlarım için buğulu bir sıkıntıydım.
Oysa her şey
Nasılsa ince
bir ipliğe bağlı: Annem
Bir Singer
makinası için doğurmuş beni,
Sevdalı bir
iğneyle dikmiş her şeyi
Bir tek yarama
dokunamamış.
II
Herkesin bir
sayfayı çevirip
Başka bir
sayfaya başladığı anda
Karardım ben.
Soğuk, tozlu
Bir ampulün
cılız ışığında
Kendimden
boşalan aynadan
Kendime
baktım:
Ne kadar
yalnızım aslında:
Çölün hemen
eşiğinde uyarıcı bir işaret
Gibi duran bu
uzun vahada
Alışamıyordum
içimde beslenen
Güdümsüz
hayvanın güdümsüz gelgitine
Ve o kadınlar
Ki bir anda
tutuşan sayısız uçurtmayı
Çağrıştırıyordu
arkama yığılan
Uçuk
görüntüleri, el ve göğüs
Dil ve oyluk
arası
Herşey bir
anda kuruluyor ve yıkılıyordu
Aslında.
III
Bir trende
doğurmuş annem beni:
İki şehir
arası doğan sancı nasıl geçmişse
Gövdeme, hâlâ
körpe bir tutkuyla koruyor
Kaygan yerini.
O doyumsuz düzeniyle hayat
Önüme maskeli
birkaç anıda çıktı hep,
Tıpkı doğru
kelimeler için öğrendiğim
Yanlış
anlamlar, yanlış anlamlar
Adına beni
herkesten uzaklaştıran
Yanlış
anlamalar için taşıdığım
Acımasız
gecelerde olduğu gibi
Sarsılan ben
oldum, daralan ötekiler.
İçimde
yetişkin bir özlemle bekleyen
Yolcudan
bekledim kalkıp gitmesini,
Gemlenmez bir
taşkı, uzatmalı
Bir karanlık
tadı aradım istasyona
Yılan gibi
giden dar sokaklarda:
Annem trende
doğurmuştu beni,
Onu bekledim.
IV
Neye yarar bu
yüksek sızı
Ve gitgide
boyalan çatlak?
Kararıp kömür
kesilen yüzümü örten
Tül perdeden
izlediğim kopuk kopuk filimde
Ben miyim
oynayan ki kurgulamıyor
Kurtulamıyorum
Durumlarla
insanları
Durumlarla
insanlardan?
Ne kadar
yalnızız aslında, tanrım
Ne kadar
yalnızız tanrısal boşluğunda
Zamanın. Kaç
yaşında delindi bu tekne
Ve su almaktan
ağırlaştı iyice - ama
Herşey
görkemli bir ayin için seçilmişse
Neye yarar bu
yüksek sızı ve içimizde
Gitgide
aralanan çatlak?
O doyumsuz
tohum işledi yıllar yılı
İçimde.
Alışamadım zamana ve elemek
Nedir bilmeyen
belleğe,
Yağmur ve
yağmur sonrası,
Çöl ve şiir
Mevsimlerine
böldüm
Gizlice birikip
artan yakıcı salgını,
Yeniden kurdum
saatları,
Günü geceyi
kendime ayarladım yeniden,
Tufanla
birlikte çıkıp yeryüzüne
Beşik ve sin
arasında
Sonuncu
mevsimi aradım.
Neye yarar
titrek canıma dokunan
Yasin, bir
ölüdoğan için kurulmuş
Muskayla
içimde hemen büyüyen
Siyah geleceği
boğmak? Ben ki
Nedense avucumda
derin izler,
Sevmedim hiç
yazılmamış geleceği:
Ondan mıydı
bilmem kundaktan
Yaşlı denize
duyduğum kör inanç,
Gövdeme hazır
toprakta kanattığım
Doğu saatı,
güneye ve kuzeye
Yükselen bu
sabırsız basınç,
Bu esrik
pusula, bu kana kana
Suyundan
içtiğim bâtın sarnıç?
V
İbrahim’le
İsmail arası
Araladığım
kurban perdesi:
Çıkar, arar,
yitirdiğim her gün
Her gün
taşıdığım ağrıyı,
Oğlum sana
söylediğim ninniler
Kendi loş
gerçeğimden süzülmüş
Açık birer
tuzaktı: Eriyip giderdim
Ortasında
efsanemin, azalırdı sende
Ve zamanda
tuttuğum kırık umut zarı.
Gömüldüğüm
odayı benden önce
Sayılar ve
harfler kaplardı,
Bir çığlıktı
takılıp kalan göğüs kafesimde,
Boğulur ve
açılırdım fanusumda:
Bir sarsılma,
bir tökezlenme anında
Esrik gözümle
dönüp vurduğum aynada
Parçalanırdık
birden: Sen ve ben ve
Dayanılmaz
çoğalışımız.
Aykırı tohum!
Öd noktasında elden
Çıkmış kaza
duyarlığı! Herşey nasıl
Barok, nasıl
kırılgan herşey:
Bir an boyu
kafamda dağlanan ses
Çeşitliyorsa
sonsuz bir uyumu
Alçalıyor gün,
alçalıyor su
Ve omuriliğimde
kıvranan keman,
Yerlebir
sürüyor yerlebir süren:
İbrahim’le
İshak arası geriliyorum
Elimle
diktiğim çarmıha.
VI
Bir fiil
dolaşıyordu yerde, bir fiil
Ki hâlâ
dilimin ucunda: Gülüyor,
Birdenbire
içime dışıma kanıyordum.
Ey açılmaya ve
aralıksız yoluna dimdik
Dönmeye dönen
sonsuz Makara!
Yıllar sonra
yıllar önce kilitlediğim
Kapıyı
kırmasaydım
Gece gündüz
yazdığım silinecekti:
Arı bir
damardan kuyuya akıyordu zaman,
Belki derindi.
Böyle gördüm
işte kapanın sınırlarını,
Bir sürgün
yalnızı nasıl kavruluyorsa
Evde, sokakta,
çekirdeğinde şehrin –
Zincirinden
boşalmaya duran
Bir yıkım
duygusu için dizgin aradım,
Çözdüğüm
kördüğüm. Derin mavi bir düşün
Ortasına
geliyorlardı: Mahzene terk edilmiş
Bir akordeon,
nereden bulunduğu anlaşılamayan
Bir laterna, neden
yolun sonuna bu kadar yakın
Olduklarına
inanamamış birkaç yaşsız kadın:
Sabaha kadar
unutulmuş hasret türküleri
Yaktık: bir
girdabın başladığı yerden
Dönebilirmişiz
gibi.
VII
Şehrazad’dı
oysa bir minyatürde gördüğüm
Ertelenmiş
güzel ölüm, bin gün bin gece
Geçtiğinde
yakalamıştım gizini dirimin:
Zaman bozgunun
tılsımlı dengesindeydi
Belki de: Bir
adım daha attım mı
Çözülür her
bir yana dağılırdı büyü,
Makası
vurdumsa dönüş yoktu
Kumaşın
gövdesinde: Boşlukta yüzen
Ağır bir taş
ki kavrasam kavramasam
Birdi
Kilidin
anahtara kavuştuğu
Seyrek anlam
dilimini.
Belki de insan
Baştan uca
tırnaktı tanrıdan önce.
Düşlerdi tek
besleyip kuruttuğumuz ürün,
Bir kutu vardı
elimizde, tek onu dolu
Sanıyorduk.
Burada değildi aslında
Aradığımız,
durmadan uzağa bakıyorduk,
Binbirinci
günün bitiminde bir yere
Çekildik
hepimiz ve ayrılıp sobaya
Yanaştım ben
iyice – gövdem yapışsın
Ve erisin diye
kor gövdenin içinde:
Yazdım herkes
uyuduğunda sonuncu masalı
İlkinin
öncesine, yazdım ve kurtuldum
Yıllardır beni
kilitleyen düğümden:
Ben babasız
büyümüştüm, bir gece
Yangından
artan korkunç bir izle.
VIII
Yazdım: Som
bir anlam aradım,
İmbik ve
sabır.
Durmadan
içimdeki anadili aradım,
Susku ve
kovuk.
Aylardan
eylülü sevdim – gölge,
Gölgealtı,
zifir.
Vakitlerden
seheri: İki kesinlik
Arası
seyrederken
Ufkun dibine
doğru gidiyordum:
‘Beklemeyin,
dönerim’’ dedim.
Benim de
hayatımda boş bir sayfa olur,
Gün gelir. Ana
anlamı doğurgan sorusuyla
O beyaz dile
ekler sürüp giderim
Dümdüz
yolumda, biri ben gelmeden mi
Doldurmuş bu
boşluğu, belki de bilirim,
Bilemem.
Neye yarar
yoksa bu yüksek,
Amansız sızı,
neye yarar tam ortamda
Süren ve
sürerken durmadan beni deviren
Yılgın huyu
katetmek?
Herkesin
kafasında donup taşlaşmış
Gücünü aşan
gücü taşımak için
Ani sağanak
imgeleri,
Dağıtmak için
bir uçurum katsayısı
Dururdu.
Ben gidemezdim
bir yere: Zaten
Uzaktaydım,
durduğum yerde.
Enis Batur / Taşrada Ölüm Dirim Hazırlıkları adlı kitabından / S: 159 - 174
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder