Çiçeklerin
Şarkısı
Christine
Breen
Çeviren:
Müge Atalay Bayyurt
Timaş
Yayınları
Batı İrlanda’da
bir kır evinde, çiçeklerle dolu bir bahçede yaşayan Iris, daha küçücük bir
bebekken evlat edindikleri kızı Rose ile hayata tutunmak için elinden geleni
yapmaktadır. Eşi Luke ölüm döşeğindeyken iki yıl önce ona bir söz vermiş,
sonrasında da bu sözü zihninin derinliklerine gizlemiştir. Ancak bir gün
doktorundan gelen beklenmedik bir haberle bütün planları değişecektir.
Bu arada artık on
dokuz yaşında güzeller güzeli bir genç kız olan Rose, keman eğitimini
tamamlamak için Londra’dadır. Bir yandan yüreğinde babasının yasını taşırken,
okulundaki elemelerde yeteneğini göstereceği için gergin ve heyecanlıdır. Birdenbire
annesini de kaybetme riskiyle yüzleşince okulda işler sarpa saracaktır.
Rose’un gerçek
annesin, onu dünyaya getiren kadını bulmak… Iris, eşine verdiği bu sözü tutmak
için kıtalararası bir maceraya atılır. Kendi başına bir şey gelirse Rose’un
yalnız kalmaması için çıkılmış bir yolculuktur bu. Yirmi yıl öncesinden bir
adres, bir isim ve belirsizliklerle dolu Boston… Kızının mutluluğu için çıktığı
bu yolculukta hayatına dokunan yeni insanlar, Iris’in hayatında neleri
değiştirecektir?..
Christine Breen’den,
hayatın sürprizlerini kucaklamayı öğrenen bir kadının duygu dolu hikâyesi:
Çiçeklerin Şarkısı…
“Aşk, kayıplar ve
evlat edinme konusu üzerine bir anne ve kızının dokunaklı hikâyesi… Breen’in romanındaki
karakterler, okuru hemen yakalıyor ve yürek burkan bir hikâyenin odağına
taşıyor. Etkileyici bir ilk roman.”
-Publishers Weekly-
(Arka kapaktan)
Geçen gece bir gecede okuyup bitirebileceğim, biraz da
eğlenebileceğim çiklet bir kitap arıyordum. Bilgisayarımı indirdiğim kitapların
arasından seçtim kendisini ve okumaya başladım. Öncelikle söylemek isterim ki
çok kolay okunur bir kitap.
Iris, evlatlık aldığı kızının annesini aramaya çıkıyor eşi
Luke öldükten sonra. Hikâyenin özü bu. Benim sevdiğim şey ise her bölümde başka
birinden bahsediyor ve bu kişiler kitabın sonlarına doğru ilginç bir şekilde
ortak bir paydada buluşuyorlar. Yazar bence bunu çok güzel kotarmış.
Eksik bulduğum kısım ise Rose ile ilgili bölümlerin çok
yüzeysel tutulması oldu. Bence biraz daha işlenebilirdi o kısımlar.
Kitabı okumaya ara verdiğimde hakkında yapılmış yorumlara
göz atmıştım ve herkes sonunun muhteşem olduğunu yazmışlardı. Bana göre son
kısımları iyiydi fakat sonu sönük kalmıştı.
Kitabı okurken hep Hamdi Koç’un Çiçeklerin Tanrısı isimli
kitabını hatırladım. Bu kitapla tek ortak noktası çiçekler aslında. Konuları benzer
değil. Ama ilginç bir şekilde aklım sürekli o kitaba kaydı.
Kitabın İrlanda’da geçiyor oluşunu ise çok sevdim. Bu arada
ilk kez İrlanda’da geçen bir kitap okuyorum. Sanırım yazar da İrlandalı. Hem İrlandalı
arkadaşlarım olduğundan hem de İrlanda’yı çok merak ettiğimden İrlanda ve Iris’in
yaşadığı yerle ilgili betimlemeleri çok severek okudum.
Ben gece yarısından sonra başlayıp yüzde 95’ini falan
okudum. Sabah da kalan kısmını okuyup bitirdim. Hoşça birkaç saat geçirmek
isterseniz tavsiye edebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder