Suni Teneffüs
Ricardo Piglia
İngilizceden Çeviren: Şen Süer Kaya
Ayrıntı Yayınları
Suni
Teneffüs, Arjantin edebiyatının son yıllardaki en çarpıcı örneklerinden biri ve
Ricardo Piglia’nın da Türkçede yayımlanan ilk kitabı. 1981’de, faşist cuntanın
binlerce Arjantin yurttaşını “kaybettiği” bir dönemde yayımlanan kitap, kısmen
ülke tarihinin baskı, terör ve dehşet dolu en trajik kesitinin bir yansıması. Ancak
roman salt devlet terörü üzerine bir kurgudan ibaret değil… Suni Teneffüs bir
arayışın romanı; aynı zamandı bir felsefi roman; edebiyat üzerine bir edebiyat
eseri; siyasi bir gerilim romanı; artık modası geçmiş bir tarzda, “mektup”
tarzında yazılmış bir roman.
Ödüllü bir roman olarak Suni Teneffüs, baskı ve şiddet
dolu acılı tarihi boyunca Arjantin’in hayatına yön vermiş çok çeşitli
etkenleri, değişik gizem katmanlarını çözümlemeye çalışarak inceliyor. Romanın anlatıcı
konumundaki yazar Renzi, ortadan kaybolan dayısını bulmaya çalışmaktadır. Aile içinde
yıllardır kulak verdiği ve hepsi de birbiriyle çelişen hikâyelerden ve
yazışmalarından tanır sadece bu adamı. Mektuplarından dayısının, 19. yüzyılda yaşamış
Enrique Ossorio üzerine bir araştırma yaptığını öğrenir. Arjantin diktatörü
Rosas’ın özel sekreteri olan Ossario, diktatörün baş düşmanına bilgi sızdıran
iki taraflı bir casustur. Renzi’nin arayışı ve dayısının çalışmaları üzerine
araştırmaları sürerken, edebiyat düşkünü satranç arkadaşıyla yaptığı
sohbetlerin de yardımıyla Arjantin’in edebiyatı, tarihi ve Avrupa’yla, demokrasiyle
ilişkisi gibi temaları serilmeyerek gelişen dopdolu bir roman buluruz
karşımızda. Romanın doruklarında biri, Kafka adında bir Çek entelektüeli ile
Hitler adında Avusturyalı bir asker kaçağının Prag’daki bir kahvede
karşılaşmasıdır. Bu karşılaşma, romandaki keşif serüveninin asli hedefini
gösterir bize: Tarih ile edebiyat arasındaki ilişkidir bu; çünkü edebiyat,
tarihin boğucu havasında bir suni teneffüstür.
“Asla unutamayacağınız bir entelektüel deneyim…” Ariel
Dorfman
Bu kitap yıllardır kitaplığımda
bekliyor. Birkaç kez okuma girişimim de oldu hatta ama nedense birkaç sayfadan
öteye gidemedim hiç. Bu yıl da #kitaplarkitaplıkbeklemesin etiketiyle
kitaplarımı okumaya devam ettiğim için yeniden bir şans vermek istedim kitaba.
Nisan başlarında falan başlamış olmalıyım ama daha bugün bitirebildim.
O kadar çok sıkıldım o kadar çok
sıkıldım ki kendimi paraladım resmen kitabı bitirebilmek için. Çok sıkıcı bir
kitaptı ve aşırı yavaş akıyordu. Kitaptan genel itibariyle çok sıkıldım ve
hiçbir zevk almadım. Sadece son 20 sayfa ilgimi çekti. Orası da ilginç geldi
doğrusu. Kafka ile Hitler’in karşılaşmalarından bahsediyor o kısımda da.
Sondan anlatmaya başladım ama kitapta
Renzi isimli bir şahıs var ve sadece etraftan duyduğu dayısını ve onun
çalışmalarını araştırmaya başlıyor. Onunla buluşmak için gittiği yerde de dayısının
arkadaşıyla hem dayısını bekliyor hem de sohbet ediyorlar. Edebiyat, sanat,
felsefe, siyaset üzerine bir sürü konuşuyorlar.
Kitap mektup tarzında yazıldığı için de
okumakta biraz zorlandım ben. Bir de bazı paragraflar sayfalar sürüyordu.
Dayı… Dayı ile ilgili gerçek kitabın en
sonunda. Şimdi söylemeyeyim. Belki okumak isteyen olur. Ama kitap bana Godot’u
Beklerken’i anımsattı. :)
Siz bu kitabı okudunuz mu? Okuduysanız
beğendiniz mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder