22 Şubat 2012 Çarşamba

Af





         Af
         Zafer Başoğul
         Yenileşim Akımı Yayınları

         İki şeyi çekemezdi;
        
         Beni kıskanırdı, kıskanmayı senaryolaştırır, oyuncuları seçer, tanıştığım-konuştuğum-baktığım kadınlara, kötü kadın rolünü verir, iyi rolü kendi kapardı. Seviyordu beni, sevdiği için de kıskanıyordu, bazen abartsa da…
         Hafiyelik yapardı. Çantamdan, ceplerimden bir şey çıkar mı diye çaktırmadan bakardı. Bilgisayarımda acaba bir şeye rastlar mıydı? Gömleğimde bir tel saç var mıydı? Kadın kokar mıydım? Yani, hafiyelik tamdı!
         Gözüm başkasını görmezdi. Bunu söylesem de inanmazdı. Erkeklik ya, neme lazım O ipleri sıkı tutmalıydı. O kadınlara verilen rol, kötü olmalıydı. Kötü kadınlar, iyi erkekleri kapmamalıydı. Erkekler, kadınların iyisini kötüsünü ayırt edemezdi, kadınlar isterse her şeyi yapardı, o yüzden artık gazeteler ve televizyonlar çapkın olan erkekler değil, kadınlar diyordu. Kadınlar eğer isterse her halükarda alırdı ve kadın ne zaman isterse, erkek doğası gereği, bu isteğe uyardı. O yüzden, O, hem rol dağıtımında adildi hem de hafiyeliğin de haklıydı. Anlayacağınız, yargıları da tamdı.
         Ve öfkesi… Öfkesi O’na her şeyi yaptırabilirdi. Gözü hiçbir şeyi görmez, herkesi silip atabilirdi. Beni bile… Öfkelendiğinde dalgalanırdı ki o dalgalar bir iki gün kıyıları döverdi. Karaya hırçın hırçın vurur, geriye doğru çekilerek hızla bir daha gelirdi. Boyları vuruşlardan sonra inmez her defasında aynı büyüklükte kalırdı. Eminim ki o dalgalar arasında bir geminiz olsun istemezdiniz ya da o gemide kaptan. Benim ne böyle bir gemim vardı, ne de kaptandım aslında. Ben, o dalgaların rengiydim. Dalgalar dininceye kadar farklı renklere bürünür, bazen köpürür bazen dalganın en ucunda acı maviye döner, bazen geri dönen dalganın kirli yeşili olurdum. Kolay sakinleşmezdi. Gizlese de dalga boyu on metreydi bir kere ve bu durum her şeye yansırdı. Bu hallerde ya hiddetle sevişir ya da seks O’nun için biterdi. O’na bu günlerde yaklaşmak istemiyordum ama, gerçeği söylemek gerekirse ne uzakta kalabildim ne de yaklaşabildim. Çekilmezdi dedim ya, çekilirmiş…

Arka kapak yazısı


Bu kitabı okulda verdiler bana. 1 Aralık Dünya Aids Günü ile ilgili bir konferans düzenliyordu bir arkadaş. Orada dağıttılar.
Aidsle, HIV ile ilgili bir kitap ve çok önemli. Aslında bir roman. En sonunda anlıyorsunuz ne olduğunu, niçin olduğunu. Detayına çok girmek istemiyorum. Lütfen alın, okuyun.

O gün kimi çağırdıysam konferansa ‘Ben biliyorum hepsini.’ deyip gelmedi. Ben de biliyordum bir sürü şey. Ama bilmediğim şeyler varmış. Yanlış bildiğim şeyler varmış. İyi ki katılmışım. Gelen doktor hanım tüm detaylarıyla anlattı her şeyi.
Ki biliyorum ki gelmeyen insanların nedenleri her şeyi çok iyi bilmeleri değil utanmaları, çekinmeleriydi. Ama bu konu utanılacak, çekinilecek bir konu değil. Bilinçli olmak lazım. Bana bir şey olmaz mantığıyla yaşamamak lazım. İlla cinsel yolla bulaşacak diye bir şey yok çünkü. Kan yoluyla da bulaşabiliyor. Steril olmayan bir ortamda, steril olmayan aletlerle kan alıp, verdiğinizi bir düşünsenize…
Lütfen bana bir şey olmaz demeyin. Hem bir kitap okumakla, bir saat bir doktoru dinlemekle ne kaybederiz ki. 

4 yorum:

  1. teşekkürler elif, umarım okurken keyif aldığın bir hikaye okumuşsundur. zafer

    YanıtlaSil
  2. Ben teşekkür ederim bu farkındalığa öncülük ettiğiniz için. :))

    YanıtlaSil
  3. Ne bela bir hastalıktır bu :(

    YanıtlaSil
  4. Bolat öyle. Ama erken teşhisle sağlıklı insanlar gibi yaşayabiliyorlar.

    YanıtlaSil