26 Aralık 2016 Pazartesi

Eşekarısı Fabrikası

               
        
         Eşekarısı Fabrikası
         Iain Banks
         Çeviren: Zübeyde Abat
         Koridor Yayınları
        
         “Blyth’i öldürdükten iki yıl sonra küçük kardeşim Paul’ü öldürdüm, ama Blyth’in ölümü ile karşılaştırılınca daha mühim, daha farklı sebeplerim vardı. Bir yıl sonra da birdenbire gelen bir istekle aynı şeyi Esmeralda için yaptım.
            Şu ana kadar ki skorum, üç. Yıllardır kimseyi öldürmedim, böyle bir niyetim de yok.
            Öyle bir dönem geldi ve geçti.”
            Sadece 16 yaşında olan Frank’ın olağanüstü özel, aykırı dünyasına –kaldırabilecekseniz eğer- adım atın.
            “Bu kitabı okumak cesaret ister.” Daily Express
            “Dahice… Dayanılmaz… Muhakkak okunmalı.” New York Times
            “Karşınızda yeri göğü yıkabilecek bir hayal gücü.” Mail on Sunday
            “Tuhaf, korkunç, elinizden bırakamayacağınız türden.” Financial Times
            (arka kapaktan)

         Bu kitabı nasıl çok merak ediyordum anlatamam. Varlığından haberim yoktu, nerede keşfettim çok hatırlamıyorum. Ama dayanamayıp aldım. (Artık çok az kitap satın alıyorum.)
         Beklentim çok yüksekti onu baştan söyleyeyim. Ama kitap inanılmaz bir şekilde çok sakin ilerliyor bence. Sadece birkaç yerde heyecanlanarak okudum diyebilirim. Ama sonu… Ah, o son müthişti bana göre.
         Kitap, 16 yaşına gelmeden 3 kişiyi öldürmüş Frank’ın hayatını anlatıyor. Her gün yaptığı gündelik işler ve planlar öyle güzel işlenmiş ki yazarın önünde şapka çıkarıyorsunuz.
         Kitabın Fabrikadan bahsedildiği bölümüne kadar Fabrika’nın aslında Frank’ın kafasında olduğunu düşünmüştüm hep. Ama gerçekten de Fabrika varmış.
         Kurduğu, planladığı ve eyleme geçirdiği şeyler müthiş. Tabii ürkütücü de. İnsan çocukların da çok acımasız olabileceğini görüyor.
         Aslında kitabı okuduğum süre boyunca Frank’tan çok abisi Eric’in hayatını merak ettim. Sonralara doğru çözülmeye başladığında ise Eric’in hikayesini de öğreniyorsunuz. Ama Eric’in mi yoksa Frank’ın mı hikayesi daha vurucuydu derseniz; tartışılır derim.

                

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder