1 Haziran 2018 Cuma

Altın Köşk Tapınağı


         


         Altın Köşk Tapınağı
         Yukio Mişima
         Çeviren: Ali Volkan Erdemir
         Can Yayınları

         Bu gizemli altın kuş ne gündoğumunda ötüyor ne kanat çırpıyordu, kendinin bir kuş olduğunu unuttuğuna kuşku yoktu. Ancak onun uçmuyor olduğunu düşünmek de yanlıştı aslında. Diğer kuşlar gökyüzünde uçarken bu kırmızı altından Anka kuşu parlayan kanatlarını açmış, sonsuza dek zamanın içinde uçmaktaydı. Zaman onun kanatlarına çarpıyordu. Kanatlarına çarpıp geri süzülüyordu.
         Kekeme olduğu için hayatı boyunca yalnızlık çeken Mizoguçi, babasının ölümünden sonra Altın Tapınak’ın başkeşişine emanet edilir. Tapınağın güzelliğini bir saplantı haline getiren Mizoguçi’nin bu güzelliğe sahip olma tutkusu onu yıkıcı bir yola sürükleyecektir.
         Ali Volkan Erdemir’in güzel çevirisiyle Türkçeye kazandırılan Altın Köşk Tapınağı, 1950’lerde yaşanan gerçek bir olayı konu alıyor. Şiirsel üslubu ve dramatik sahneleriyle dünya edebiyatına damgasını vuran Mişima’nın sık sık ele aldığı şiddet, tutku, din ve tarih gibi konular bu romanda kusursuzca harmanlanıyor.
         (Arka kapaktan)
        
         Liseden beri Japoncaya ilgim var ve o zamandan beri Japon edebiyatından eserler okumaya çalışıyorum. Japon yazarlarda o zamandan beri gözlemlediğim bir şey var: Durgun ama kendi içinde akışkan metinler oluyorlar genelde. O yüzden yine öyle bir kitap okuyacağımı düşünerek başladım Altın Köşk Tapınağı’nı okumaya ve çok da yanılmadığımı gördüm.
         Kanji çalışmalarıma ağırlık verdiğim bu dönemde tapınağın asıl adının Kinkakuji olduğunu öğrenmek de benim için güzel bir anekdot oldu. (Kin karakteri kanjide altın demek, o yüzden adı halk adında Altın Köşk Tapınağı olarak anılmaya başlamış.)
         Kitapta güzellik ile kötülük kavramları karşı karşıya getirilmiş. Mizoguçi de Tsurukava ile iyilik, Kaşigava ile de kötülük sınırlarında dolaşıyor sürekli. Tsurukava’yı yitirdikten sonra ise kötülüğün içinde kaybolup Altın Köşk Tapınağı’nı yok etmeye odaklanıyor. Kitapta en yoğun hissettiğim duygu şiddet oldu.
         Japon Edebiyatı, genelde beni konu ve son olarak şaşırtmayan ama detaylarda büyüleyen bir tür olduğu için sonu beni hiç şaşırtmadı ama hayal kırıklığı da yaratmadı.
         Japoncayı ve Japon Edebyatını sevdiğim için artı bir sempatiyle başladım kitabı okumaya ama çevirmenin çevirisini de başarılı buldum. Kendisi de Japoncacı olduğu için hem onun hem de Yukio Mişima’nın kitaplarının sıkı bir okuru olacağımdır bundan sonra.
         Bu kitap Kitap Ağacı Sabit Fikir Okuma Kulübümüzün kitabıydı bu arada. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder