Müverrih
Âşık Paşazade’ye göre, Kayı Boyu’nun Anadolu’ya gelişinde dört temel unsur var…
1. Gaziyan-ı Rum (Gaziler yani askerler,
silahlı kuvvet);
2. Ahiyan-ı Rum (Âhilik teşkilatı
mensupları ve hukukçular);
3. Abdalan-ı Rum (dervişler, Horasan
Erenleri);
4. Bacıyan-ı Rum (kadın önderler= Bu teşkilatın, meşhur yürek
adamlardan Ahi Evran’ın eşi tarafından kurulduğu yolunda rivayetler var). [Bak:
Âşıkpaşazâde Tarihi, neşr. Ali Beğ. İstanbul 1332, s. 222].
Askerlerin
görevi malum: Savaşmak, aşireti korumak, gerektiğinde de fetihler yapmak…
‘Ahiyan’ın
görevi hem adaleti (Müslüman, Hıristiyan, Musevi ayrımı yapmadan) tüm hayata hâkim
kılmak, hem de ticareti kontrol etmek…
‘Abdalan’ın
işlevi dini anlatmak, toplumu dini açıdan eğitmek, bu çerçevede yürekleri diri
tutmak…
Burada
bence en dikkate değer ve hatta şaşırtıcı olan, ‘Bacıyan’ sınıfıdır…
Eski
Anadolu kadınının, bugünkü ortamla karşılaştırıldığında, sosyal hayatın içinde
çok daha aktif roller üstlendikleri rahatlıkla görülebilir…
Ama
bu Avrupa kadınının tüm insani ve vicdani haklardan mahrum bulunduğu, adeta
‘eşya’ muamelesi gördüğü bir tarihte nasıl olabilirdi?
Yabancı
tarihçiler (oryantalistler), Âşıkpaşazâde’nin ‘Bacıyan-ı Rum’ ((Anadolu
sihirbazları veya ruhbanları), ya da belki ‘Hacıyan-ı Rum’ (Anadolu Hacıları)
olabileceğini zannettiler (meşhur Alman müsteşrik Fr. Taeschner böyle
kaydediyor). [Bak: Fr. Taeschner, ‘Futuvva’, Studien İslamica, V. 294 – 291].
Hâlbuki
o tarihte Anadolu’da ne büyücü teşkilatı ne de örgütlenecek kadar kalabalık
‘hacı’ vardır…
Zaman
içinde yapılan çalışmalar Âşıkpaşazâde’yi haklı çıkardı: ‘Bacıyan-ı Rum’, yani
‘Anadolu Bacıları’ isimli bir teşkilatın varlığı kesinlik kazandı.
Tarihçi
Fuat Köprülü, Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında oluşturulan sosyal
kurumları incelerken, Âşıkpaşazâde’nin ‘Bacıyan-ı Rum’ diye adlandırdığı zümre
üzerinde durdu. Başka kaynaklara yöneldi. Sözün tam manasıyla iz sürdü. (Bak: Fuat
Köprülü, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu, Başnur Matbaası Ank. 1972, s. 160)
Teşkilatın
varlığı böylece doğrulandı, ancak Köprülü mahiyeti hakkındaki bilgilere
ulaşamadı.
Köprülü’den
60 sene sonra Mikail Bayram, aynı konuya eğildi. Kuruluşun oluşumu, mahiyeti,
çalışmaları ve sosyal fonksiyonları hakkında çeşitli bilgiler verdi. (Bak: Fatma
Bacı ve Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları Teşkilatı), Konya 1994).
Ortaya
çıktı ki, ‘Bacıyan-ı Rum’ oluşumu içinde yer alan kadın önderler, ‘Bey Ana’,
‘Gazi Ana’, ‘Bacı Bey’ gibi rütbelerle toplumda aktif görev yapmakta, zaman
zaman erkeklere dahi kumanda etmektedirler…
Kabul
edelim ki, bu kadarını bugünkü Müslüman toplumların çoğunun tasavvur etmesi
bile güçtür!
Çünkü
Müslüman toplumların çoğunda kadın hala ‘ikinci sınıf’ bir varlıktır!
Bazılarında
ise ‘varlık’tan bile sayılmamaktadır!
Acaba,
kadını ikinci sınıf sayan Bizans’ı çok kısa süre içinde yerle bir edecek güce
ulaşan Osmanlı’nın yükselişinde, kadını ‘birinci sınıf’ sayan Peygamberi
anlayışının payı ne kadardır? (Alın size tarihimize ilişkin bir sosyolojik
araştırma konusu daha)…
.
.
.
(Yavuz
Bahadıroğlu – Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan adlı kitabından
– s. 8-9-10)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder