24 Şubat 2017 Cuma

İçimdeki “Sen” Kırıntıları

        


         İçimdeki “Sen” Kırıntıları
         Özgür Gümüşsoy
         Nemesis Kitap

         Özgür Gümüşsoy’un şiirleri açıkçası beni çok şaşırttı. Hınzır, delişmen ve asi bir tarzı var Gümüşsoy’un. Nasıl ki geçmişte Orhan Veli o zamanlarda egemen olan şiir anlayışının kalıbını değişmiş ve enine boyuna sorgulamışsa bugün de Gümüşsoy, sözüm ona entelektüel ama kasıntı ve yüksek gönüllülük tuzağına düşen günümüz egemen şiirini derinden sarsıyor. Bunu yaparken de şiir yazıcısının gururunu ve egosunu ayaklar altına alıyor. Günümüz şiirinde kendinden menkul bir saflık anlayışı sürüp giderken, onun şiirlerinde adeta ari bir şiir ırkı yaratılıyor. İşte bir noktada Özgür gibi genç şairlerin çıkışını çok önemsiyorum. Çünkü hergelelik ve delişmenlik tam da burada başlıyor. Şair; giderek bir retorik halini alan duygu ifadelerini eğip büküyor, buruşturuyor ve bir serseri mayın haline dönüştürüyor. Kendinden hayli memnun olan okurlar, anında en kuytularına dek parçalayabilecek bir serseri mayın…
            Öte yandan Özgür Gümüşsoy, sunduğu sözcük zenginliği ile de göz kamaştırıyor.
                                                                                                                      Cezmi Ersoy

            İnsan kendisi dışındaki nesnel gerçekliği duyum organları ile algılar. Algı dünyasında nesnel gerçekliği başka bilgi ve gerçekliklerle ilişkilendirir. Ardından algıladığı gerçekliği yeniden yapılandırır ve sonra da bu gerçekliği ifade eder. Edebiyatçı ise gerçekliği diğer insanlardan farklı olarak yaratmış olduğu bir tasarımla yazılı bir şekilde sunar. Bu tasarım içerisinde dili kullanım yetisi ve üslubu belirgin olarak kendini hissettirir. Tasarım estetik kaygıları ifade ettiği kadar, ifade ettiği gerçekliğin iç dinamiklerini göstermesi bakımından ayrıca bir önem arz eder. Özgür Gümüşsoy’un yazdığı şiirler işte bu bakımdan, bir şairin hem “algılama dünyasının” genişliğine, hem görünür gerekliliğin ardındaki iç dinamiklerini hissetmesine, hem kullandığı dilin özgünlüğüne, hem gerçekliğin yerel boyutuna, hem bu gerçekliği evrensel gerçekliklerle ilişkilendirmesine, hem de bunu özgün bir üslup ve bir ritimle “arabeskleşmeden” yapabilmesine güzel bir örnektir.
                                                                                                          Mete Kaynaroğlu

            “İmgeleri” jilet gibi, acısını sonradan hissetmeye başlıyorsunuz. “Şiiri” ise ışıktaki gizli karanlık gibi. Bulmak için önce yanmanız gerekiyor!
                                                                                                                     Murat Çelik (Düş Sokağı Sakini)
               (Arka kapaktan)

         Özgür Gümüşsoy’un şiirlerini taa Tabut zamanından sever ve takip ederim. Kitabı çıkınca da koşa koşa gidip almıştım 2012’de. Ama okuma konusunda o kadar hızlı davranmadığımı söylemek zorundayım. Kitaba o zamanlarda başlamış olsam da yavaş yavaş okudum. Bir kere yenir, yutulur denilen şiirler değil bunlar. Hemen okuyayım, bitireyim diyemiyorsunuz. O kadar vurucuydu ki okuduklarım bir süre durmam gerekiyordu çoğunlukla. Durup o şiiri tüm iliklerime kadar duyumsamak, o şiiri yaşamak gerekiyordu. Bu bazen günler sürebildiği gibi bazen de yıllar sürdü. Şiir kafamda sürekli dönüp duruyordu.
         İnsan kelimelerin dönüşümüne şaşıyor! Nasıl bu forma bürünebiliyorlar diye hayretler içinde kalıyor. Ama yapmış adam! Tek tek yazmış.
         Benimkisi güzel, uzun bir yolculuktu bu kitapta. Tabii ki diğer kitaplarını da okuyacağım.
         Şiddetle tavsiye ediyorum Özgür Gümüşsoy’un kitaplarını.

         Okuyunuz efenim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder