31 Temmuz 2013 Çarşamba

Bit Palas

      

         
         Bit Palas
         Elif Şafak
         Metis Yayınları
         Bit kadar küçük bir fikir geldi aklıma…
            “Öyle bir şey yap ki, bir daha buraya çöp dökmek istemesinler. Hadi şeker. Beynini çalıştır. Bulursun sen bir şeyler.” dedi rakısını gene benden önce bitirirken.
            Arkama yaslanıp, bir sigara yaktım. Nedense karıncalar yok bu akşam. Soluduğum duman havaya karışırken, aniden, kendiliğinden, küçük, bit kadat küçücük bir fikir geldi aklıma.
            (Arka kapak)

         Şu ara yarım kitaplarımı bitirmek için çabalıyorum. Bit Palas!a da 2009’da başlamışım. O zaman da çok sıkıldığımı hatırlıyorum bu kitaptan. Zaten Elif Şafak’ı hiç sevmem. Ha, hiç mi yok sevdiğim kitabı. Var elbet. Baba ve Piç, bir numaralı kitabıdır benim için. Aşk da fena değildi. Ama diğerleri vasat işte. Sevemiyorum. Ne yaparsam yapayım olmuyor. Sanki o iki kitabı başkası yazmış da bunları da başkası yazıyormuş gibi. Tamamen farklı dillerde kaleme alınmışlar çünkü.
         Neyse sıkıla sıkıla bitirdim sonunda. Bir de Mahrem var elimde Elif Şafak’tan ama onu şu ara okumaya katlanamayacağım doğrusu.

         *Bu arada yine imzalı bir kitap bu da. 

21 Temmuz 2013 Pazar

Aya’nın Günlüğü (E-Kitap)

     

         Kitou Aya, kendisinde Beyincik Dejenerasyonu olduğunu öğrenen liseli bir geç kızdır. Bu hastalık, kişinin bedeni üzerindeki kontrolünü kaybetmesine neden olur. Hasta,zihinsel yeteneklerini kaybetmediği için, bu hastalık bir hapishane gibidir. Çabaları neticesinde Aya, kendisini güçlendirecek ve hastalıkla mücadele etmesini sağlayacak sözleri buluyor ve sonradan bu sözler, milyonlarca okuyucunun kendi sıkıntılarının üstesinden gelmesi için esin kaynağı oldu. Bu, onun hikayesi.
         (Giriş yazısı)
        
         Aslında bu bir e-kitap değil, pdf dosyası. Bana nerden geldiğini bilmiyorum ama uzun bir süredir bilgisayarımda duruyordu. Yani uzun zamandır bir e-kitap dosyası oluşturuyordum zaten. Geçtiğimiz haftalarda bir tablet sahibi olunca Aya’nın Günlüğü ile açılışı yaptım. Ofiste ya da dışarılarda bir yerlerde yanımda kitap yoksa ya da elimdekilerden sıkıldıysam iyi oluyor.
         Dosyayı buraya yükleyemedim ama googleda aratınca bir sürü sitede çıkıyor aynı hikaye. Giriş yazısında da bahsedildiği gibi Aya’nın tuttuğu bir günlük bu. Hastalığıyla ilgili yazıyor.

         Artık bir tabletim olduğuna göre blogda okuyacağım e-kitaplara da yer vermeye karar verdim.
         Bir sonraki e-kitap yazısında görüşmek üzere.

         *Görseli pdf dosyasından alınmıştır.


20 Temmuz 2013 Cumartesi

Denemeler

       


         Denemeler “Pyrrhus ile Cinéas”
         Simone de Beauvoir
         Payel Yayınları

         Simone de Beauvoir okurlarımızın çok yakından tanıdığı ve sevdiği dünyaca ünlü bir yazar. Kadın, Konuk Kız, Bir Genç Kızın Anıları ve Kadınlığımın Hikayesi kitaplarından sonra şimdi de yazarın çok tanınmış bir başka eserini yayınlıyoruz. Denemeler Beauvoir’in felsefe ile edebiyatı başarıyla kaynaştıran ve övgüyle karşılanan bir eseridir. İçinde kişioğlunun durumu, başkalarıyla ilişkileri, eyleminin sınırları, varoluşunun koşulları ile özgürlük, bağlanma, mutluluk, tanrı, ahlâk, çevre, sonsuzluk, insanlık vb. sorunlar ele alınmıştır.
         (Arka kapak)

         Yıllar önce başlayıp da yarım bıraktığım kitaplardan biriydi. Bu ara Kuşadası’na yanımda getirdiğim yarım kitapları bitirmeye niyetlendiğimden kendisine bir şans vermek istedim. İyi de oldu, dün büyük bir kısmını okuduktan sonra bugün öğleye doğru bitti.

         Felsefe kitabı okumayı seviyorsanız tavsiye edebileceğim bir kitap. Ben hiç sıkılmadan okuyorum/okudum. 
         

         *Yazarından imzalı değil ama yazar Selim İleri'ye imzalanmış bu kitap da. Ne yazık ki imzanın kime ait olduğunu anlayamıyorum.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Kız Kulesi’ndeki Kızılderili

         

         Kız Kulesi’ndeki Kızılderili
         Sunay Akın
         Çınar Yayınları

         Bir yaz akşamı Boğaz’ın ortasındaki Kız Kulesi’nin beyaz duvarlarında Kızılderililerin vahşi olarak gösterildiği bir kovboy filmi izlediğinizi düşleyin… İşte, o an, omuzunuza konan martı kulağınıza şunalrı söyleyecektir: “Kız Kulesi’ne de bakıyorsun, Kızılderililere de… Ama gerçeği göremiyorsun… Gel benimle.”
         (Arka kapak)

         Kızılderilileri Amerikalalıların katlettiğini biliyordum ama bu kadar vahşi olabileceklerini bilmiyordum. (Niye bilmiyorsam?!) Vahşi, öldürülmesi, yok edilmesi gereken varlıklar olarak gördükleri Kızılderililerin ne kadar da “insan” olduklarını okudum bu kitapta.
         İçim çokça acıyarak okudum kitabı. Devletlerin/insanların gözünü para/altın hırsı bürümeye görsün neler neler yapabiliyorlar! Kelimeler kifayetsiz kalıyor anlatmaya bazen.
         Okuyun, sadece okuyun.

         Bu arada kendi tabiriyle “Kızılderili şair” Sunay Akın’ın okuduğum ilk kitabı. İnternetten takip ediyordum genelde kendisini.    

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Dresden Gecesi


Dresden Gecesi
Ladislav Mnacko
E Yayınları
Ladislav Mnacko, 1919 yılında Slovakya sınır bölgesinde doğdu. Genç yaşta gazeteciliğe başladı. Çekoslavak Komünist Partisi organı olan “Rude Prova” gazetesi ve “Kulyurny Zivot” dergisinde çalıştı. Edebi röportaj diye tanımlanabilecek bir tür geliştirdi. “Ölümün Adı” (e yayınları: 25) romanıyla uluslar arası bir üne erişti, kitap yirmi kadar yabancı dile çevrildi. İki buçuk milyon basıldı. “Caddeler Nerede Son Bulur” ve “Geç Kalmış Röportajlar”, komünist bloktaki aşamayı anlatan, yazarına büyük ün kazandıran kitaplardır (1962, 1963. 1968 yılında İsrail ve Kuzey Vietnam olayları üzerine bir inceleme olan “Saldırganlar” adlı eseri, ardından “Yedinci Gece” adlı romanı basılmıştır. Eserlerinin bütününde, Sovyet yanlısı statükocularla hesaplaşan “Çekoslavak” bir dünya görüşü ağır basar.
1969 yılında yayınlanan “Dresden Gecesi – Nocny Rozhovor”, iki ayrı kuşağın, yitip gidenlerle savaş sonrası doğanların hikayesi. Acı ama yazarının bütün eserleri gibi çok ilginç bir kitap.

Bu kitabı geçen yaz bir otelin resepsiyonunda çalışırken okumaya çalışmıştım. Birkaç sayfayı bile zor bitirmiştim. O zamandan beri bekliyordu kitaplığımın bir köşesinde. Bu yaz yeniden aldım elime. Yavaş akan bir kitap olmasına rağmen iyi de işlenmiş bir kitap. Almanya’daki savaş zamanını yaşamış bir adamla savaş sonrasında babası suçlu bulunup idam edilen bir genç kızın Dresden’de anlatarak geçirdikleri/sabahladıkları bir geceyi anlatıyor.

Sonuç itibariyle güzel bir kitaptı. Tavsiye ederim.

4 Temmuz 2013 Perşembe

Gece Sesleri

     


         Gece Sesleri
         Ayşe Kulin
         Remzi Kitabevi

         Dört kuşağı içine alan anne – kız ilişkileri, aile içi çalışmalar, sık tekrarlanan askeri darbelerin değişik kuşaklar üzerindeki izleri… Geçmiş araştırılırken ortaya çıkan surlar, ertelenmiş, söylenmemiş sevgi sözleri, dolayısıyla pişmanlıklar…
         Kulin, Egeli büyük bir ailenin 40’lı yıllardan başlayarak günümüze kadar gelen öyküsünü anlatıyor.
         (Arka kapak)

         Küçükken Ayşe Kulin’le Duygu Asena’yı hep karıştırırdım. Herhalde kadınları bu kadar güzel anlattıkları için. İkisi de en sevdiğim yazarlardandır bu arada. İki yazarı da okuduğumda aynı duyguyu hissediyorum bir de. “Bu kitabı daha önce okumalıydım.” duygusu geçiyor hep içimden. Yine aynı şeyi hissettim.
         Ve kitabı tam da zamanında okuduğumu düşünüyorum. 60ların olaylarından, 80lerin olaylarından ve gençlerin olaylara nasıl yaklaştığından bahsediyor. Son zamanlarda yaşadığımız Gezi Parkı olaylarıyla da bağdaştırdığım için zamanlamasının iyi olduğunu düşünüyorum.

         Hâlâ okumadıysanız okumanızı tavsiye ederim. :)