31 Aralık 2013 Salı

Ah ve Mat

         


         Ah ve Mat
         Sedat Balun
         Optimum Kitap
        
         Kaynakça; Hüzün
         (Arka Kapaktan)

         2013’ün son kitabıyla karşınızdayım. Daha önce de Sedat Balun’ndan Canın Cennete!!! kitabını okumuştum. O yüzden ikincisini de okumak istedim.
         Kitap ilk çıkan kitapla aynı formatta yine. Kısa kısa cümlelerden oluşuyor.
         Ben ne çok seviyorum kitaplarını ne de sevmiyorum arasında bir yerlerdeyim. Bilerek yapıyor her halde, sık sık aynı cümleler geçiyor çünkü. Ya da birbirine benzer cümleler. Bu da beni sıkıyor açıkçası.
         Ama yine de twitterda Sedat Balun diye ölüyorlar yahu! Hayret doğrusu.

         Bu yıl hedeflediğim kadar kitap okuyamadım sanırım. Bir iki güne sayar dökerim kaç kitap okuduğumu. 2014 bol kitaplı geçsin. Mutlu yıllar!

29 Aralık 2013 Pazar

Katı

         


         Katı
         Turgut Yüksel
         Çitlembik Yayınları
        
         “…O seni Dran’ın ülkesine hızla götürecektir.” –Sıvı’dan
            “Galiba öldün…
            Aşk üstüne artık kimin yeni söyleyecek bir şeyleri olabilir, yüzyıllardan beri söylenileni farklı dizilimlerde yeniden tekrarlanmaktan başka? Yeni söylenebilecek tek şey şu olmalı: İyi aşk mutlaka bitmeli…
            Bu arada sana ismimi söylemeyi unuttum.
            Ben Dran…
            Ve artık duymayan kulaklarına şınu fısıldayabilirim:
            Hayatını biçimlendiren insanlarla cehennemin dibinde buluşacağım ve onların yüzüne bakacağım.”
            (Arka kapaktan)
        
         Osmanlıca kursuna gidiyorum ben Ekimden beri. Ama son iki haftadır falan kurs Kuşadası İlçe Kütüphanesi’nde veriliyor. Zaten Hocamız da kütüphanenin müdürü. Ben de üye olmuştum kütüphaneye zaten. Daha önce de pazarlamayla ilgili bir sürü kitap alıp bitiremeyip geri vermiştim. Yoğumum zaten de elimde okunmayı bekleyen çok yarım kitap var diye almıyordum kütüphaneden. Ama son gidişimde dayanamadım ve bu kitabı aldım. Artık kabı mı ilgimi çekti yoksa adı mı bilemiyorum.
         Kısa kısa öykülerden oluşuyor kitap. Ve benim sevdiğim gibi kısa cümlelerle örülmüş hepsi. Öyle ağdalı cümlelerden çok hoşlanmıyorum çünkü. Öykü dediğin kolay okunur olacak. Bu kitap da öyle. Ve yine benim sevdiğim gibi durum öykülerinden oluşuyor. O yüzden çok severek bir çırpıda okuyoverdim kitabı.
         Yalnız kitaptaki son iki öykü (Hasar ve Katı) kitaptaki diğer öykülerden farklıydı bence. Ya ben tuhaf bir ruh haline büründüm de öyle oldu ya da giderek ürkünç bir hal aldı öykücü ve anlatımı. Bilemiyorum. Son iki öyküyü okurken korktum biraz açıkçası.

         Ama genel itibariyle sevdiğim bir kitap oldu.

18 Aralık 2013 Çarşamba

Hitit Güneşi

        


         Hitit Güneşi: Mualla Eyuboğlu Anhegger
         Söyleşi: Tûbâ Çandar
         Doğan Kitap

         Hitit Güneşi’nin adı Mualla Eyuboğlu’dur. Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki eğitim seferberliğinin simgesi olan Köy Enstitüleri’nin mimarı. Başta Rumeli Hisarı ve Topkapı Sarayı Harem Dairesi olmak üzere sayısız tarihi eserin restoratörü. Anadolu, Rumeli ve İstanbul’daki Osmanlı mirasını günümüze taşımakla geçen asırlık bir ömrün canlı anıtı…
            Hitit Güneşi aynı zamanda da Türk Aydınlanması’nın öncülerinden Sabahattin Eyuboğlu ile ressam ve şair Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun kız kardeşidir. Alman Türkolog ve tarih araştırmacısı Dr. Robert Anhegger’in de eşi…
            Onun zengin hayatından süzülmüş anılarının eşliğinde, geçmişi bugüne taşımaya çalıştır birlikte.
            “Köy Enstitüleri yüzünden adımızı komüniste çıkardılar. Mevlevi şeyhleriyle dostluğumuzdan dolayı gericiye. He boyaya boyandık anlayacağın. Hepsine de gülüp geçtik. Sabahattin Ağabeyimin dediği gibi, bizden memleketi sevmek… Gerisi boş…” Mualla Eyuboğlu Anhegger
            (Arka kapak)
        
         Anı kitaplarını çok severim. Kurgudan daha çok hem de. Yaşanmışlık barındırdığından herhalde içinde. Hitit Güneşi de o kitaplardan biri işte.
         Mualla Eyuboğlu ismini duyduğum bir restoratördü. Açıkça söylemek gerekirse sadece ismini duymuş, hakkında araştırma yapmamıştım. Fakat bu kitapla öğrendim ki meğer Çok önemli iki değerimizin kız kardeşiymiş kendisi: Sabahattin Eyuboğlu ve Bedri Rahmi Eyuboğlu.
         Asıl beni çok şaşırtan ve bir o kadar da mutlu eden şey ise Mualla Eyuboğlu’nun Köy Enstitüleri’nin kuruluşundan kapatılışına kadar çalışmış olması. O zaman yeni kurulan ve kendi ayakları üzerinde dikilmeye çalışan Türkiye’de ne büyük işler başarmışlar aslında. (Köy Enstitüleri’nin kapatılması Cumhuriyet tarihinde yapılan en büyük yanlışlardan biridir bence.)
         Enstitü haricinde de Mualla Eyuboğlu, bir çok tarihi eserin onarımında da çalışmış. Topkapı Sarayı Harem Dairesi, Buruciye Medresesi, Rumeli Hisarı ilk hatırladıklarım mesela.
         Böyle bir şahsın hayatını kendi ağzından okumak büyük mutluluk doğrusu.
         Şiddetle tavsiye ederim.


         

14 Aralık 2013 Cumartesi

Zargana

         

         Zargana
         Hakan Günday
         Doğan Kitap

         Kimsenin birbirine bakmadığı, yalan, ihanet, şiddet, tecavüz ve acımasızlıkla yoğrulmuş, yalnızca hayallerin göz göze geldiği bir hayattan intikam almanın en iyi yolu yaşamaktır. Anlam aramak boşunadır ve her şeyin “hiç”e dönüşmesi gerekir.
            Henüz on ikisinde Berlin’de dört kişinin tecavüzüne uğrayan Zargana, bu olaydan sonra kendini insan sınıfından sıyırır. Ne var ki insan olmaktan uzaklaşıp “hiç”e yaklaştıkça kendisine döner, âşık olur. Parçalanmış benliğini onarmak için, başkalarının oynadığı bir “hayat oyunu”nu sahnelemeye koyulur…
            Daha ilk romanı Kinyas ve Kayra (2000) ile Türk edebiyatında farklı bir yeri olacağını kanıtlayan Hakan Günday, Zargana’da bunca karmaşık bir öykünün altından yalın ve duru bir anlatımla kalkıyor. Hayat, varlık, hiçlik, oyun, zekâ, kudret ve âcizlik arasında gidip gelen bir metin.
            (Arka Kapak)

         Hakan Günday’ın kitaplarını ne kadar sevdiğimi bildiğizi düşünüyorum artık. Bu kitapta da hayal kırıklığına uğramadım. Yine çok sevdim. Yine beni çok şaşırttı.
         Sanırım Hakan Günday’ın kitaplarının beni bu kadar etkileme sebebi; içinde hiçlik, hayat, varlık, güç, güçsüzlük, şiddet, aşk, tutku gibi birçok ögeyi birden barındırması. İstanbul gibi yani, her an merakımı diri tutuyor.
         Arka kapak yazısı bir fikir veriyor zaten. Daha fazlası için kitabı alın okuyun derim.
         Yeni kitabı da çıktı biliyorsunuz Hakan Günday’ın. Daha. Onu da aldım. Ama henüz okumadım. Daha ve Piç kaldı yani sadece okunacak Günday’dan.

         Siz Hakan Günday’dan okur musunuz ya da hangi kitaplarını okudunuz?