24 Nisan 2015 Cuma

Erguvanî Şiirler

         

         Erguvanî Şiirler
         Ercüment Âsaf Yanıç
         Sone Yayınları
        
        
            Anoson kokar tenine katmış, tenini;
            Ve açık ve donuk bakarmış, tavana,
            Tavada balık gibi,
            Ve memleketi kadar soğuk,
            Ve Karadeniz mavisi gözleri…

            …
            Rengi olmamalıydı insanın
            Beyazı, sarısı, siyahı,
            Ebruda karışsın istedik
         Biraz doğadan serptik
            Biraz dizelerden
           
            Yaşamı erguvanda birleştirdik…
            (Arka kapaktan)

         Siz de benim gibi kitapların kapaklarına vurulanlardan mısınız? Yalnız olmadığımı duymaya ihtiyacım var oysa. Sanki elimde hiç kitap kalmamışcasına her gittiğim yerde kitaplığı karıştırma huyum var ne yazık ki. Bu kitapla da dernekte tanıştım. Kapağınına vuruldum, evet. Bence çok güzel.
         Sonra elime aldığımda Kemal Amca’ya (ÇYDD Kuşadası Şube Başkanı) imzalı olduğunu gördüm. Merakla okumaya başladım ve şiirlere aşık oldum resmen.
         Ama en çok “On Yıl Önce, On Yıl Sonra” isimli şiiri sevdiğimi söyleyebilirim. Altmışlı yılların Gaziantep’indeki Kırkayak Kahvesi’ni anlatıyor. Şimdilerde yokmuş o kahve. Gaziantep’e gittiğimde de öyle bir yere rastlamamıştım zaten ama görmeyi çok isterdim doğrusu.

         Şiirle efenim, okuyunuz. 

10 Nisan 2015 Cuma

Pucca Günlük #5 O Adam Buraya Gelecek

        


         Pucca Günlük #5 O Adam Buraya Gelecek
         Dex Plus
         Doğan Kitapçılık

“Hayatını sosyal medyadan takip edebileceğiniz tek kitap karakteri.”
Blogger’ların atası,
Monçiçi bakışlı,
Zalım stalker,
Fake Evliya PuCCa sunar!
Bir blog yazıp hayatı değişen,
Hatta o hayattan bir de film yapılan,
Geçmişinden kaçarken bile yine ona sığınan PuCCa,
Onu üzenlere, bok var gibi evlenenlere ve
Haksızlıklara ateş püskürürken;
Onu sevenlere, pms pms diyenlere ve akılsızlara
Bedavaya akıl veriyor.
Ve mutlu sonu aramaya devam ediyor…
“Yaşarken hiç komik değildi…”
(Arka kapaktan)

         Sonunda okuyabildim. Ne zamandır okumak istiyordum. Kaç gündür kargo bekliyorum bir bilseniz…
         Okurken “ya bu sefer o kadar da eğlenceli değil sanki!” diyordum ama sonra instagrama bir fotoğrafını koydum kitabın. Altına gelen bir yorumla düşünmeye başladım. Beklentinin çok aşağısında çıktığını söylemiş yorumlayan. Durdum düşündüm ben de. Sanki bana da öyle gelmişti ama bu kitap aslında bir günlük. Tamam biz diğer kitaplar gibi komik şeyler bekliyoruz ama aslında kız da hayatını yazıyor.
         Sonuç itbariyle ben yine kitabı beğendim. Aileyle ilgli her olay üzer beni zaten. Pucca’nın da annesiyle olan hallerine üzüldüm. Falan filan derken aslında Pucca’nın da büyüdüğünü gördük biz de. Yani Ceri’den nasıl ayrıldı baksanıza. O Limon da ne menem bir şeymiş be!

         Okuyun derim ben. :)

7 Nisan 2015 Salı

Daha

         


         Daha
         Hakan Günday
         Doğan Kitap
        
         Siz bu cümleyi okurken, bir yerlerde insanlar, ülkelerindeki savaş, açlık ve yoksulluktan kaçmak için sonu zifiri bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. Ancak bu hikaye o kaçak göçmenlerle değil, onları kaçıranlardan biriyle ilgili. Adı Gâza. Babası bir insan kaçakçısı, Gâza da onun çırağı. Henüz 9 yaşında. Yani, hayata ve insana dair, öğrenmemesi gereken ne varsa, hepsini öğrenecek yaşta.
            “Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiye’dir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye kadar, ondan eminim. Ve biz orada yaşıyorduk. Her gün politikacıların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminden söz ettiği bir ülkede. Önceleri çözemezdim ne anlama geldiğini. Meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farları fal taşı gibi otobüslerin, sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numaralarıyla yapılan çıkar hesapları demekmiş. 1.565 km uzunluğunda koca bir Boğaz Köprüsü anlamına geliyormuş. Ülkede yaşayanların boğazlarının içinden geçene dev bir köprü. Çıplak ayağı Doğu’da, ayakkabılı olanı Batı’da ve üzerinden yasadışı ne varsa geçip giden, yaşlı bir köprü. Kursağımızdan geçiyordu hepsi. Özellikle de, kaçak denilen insanlar… Elimizden geleni yapıyorduk…. Boğazımıza takılmasınlar diye. Yutkunup gönderiyorduk hepsini. Nereye gideceklerse oraya… Sınırdan sınıra ticaret… Duvardan duvara…”
            (Arka kapaktan)

         Hakan Günday kitaplarını ne kadar çok sevdiğimi herkes biliyor artık. Okumadığım tek bir kitabı kaldı, o da: Piç. Adam ne yazarsa güzel yazıyor bence. Ve son zamanlarda şaşırmak bu kadar zor bir şeyken bu adamın her kitabında en az bir kez “Vayy be!” diyebiliyor insan. Bence günümüz yazarlarından kendini tekrar etmeyen nadir bir yazar kendisi.
         Gelelim kitaba. Bu kitaba bir yıl önce başladım ben. Başta çok güzel gidiyordu sonra bir şeyler oldu, yarım bıraktım. Bir ara yeniden başladım ama kitap beni sarmadı. Ama iki gün önce yeniden elime alınca aktı gitti. Sanırım bu ara Hakan Günday havamdayım, ondan.
         Kitapta en çok Gâza’nın yaptığı deneylerden etkilendim bir de ben. Bir insan nasıl bu hale gelebilir, gerçekten olabilir mi anlayamıyorum bazen. Ama her Hakan Günday kitabında da olduğu gibi bu okuduğumuz tüm olaylar hayatın içinde varlar. Ne yazık ki.

         Okuyun efenim.

1 Nisan 2015 Çarşamba

Türk Resim Sanatı

         


          Türk Resim Sanatı
         19’uncu Yüzyıldan 1960’a Kadar Türk Resim Sanatı Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey
         Tempo Doğan Burda Dergi

         Bu kitaba ya da dergiye ne derseniz deyin ba-yıl-dım. Vakti zamanında karakalem ve yağlı boya resim yapmıştım ama Türk resim sanatı ve ressamlarımız hakkında doğru düzgün bir bilgim yoktu. Taa 19. yüzyıldan 1960’a kadar Türk resim tarihinin izlediği seyir güzel bir şekilde anlatılmış bu kitapta. O yüzden de güzel bir çalışma olduğunu düşünüyorum.

         Bulabilirseniz okumanızı tavsiye ederim.