30 Aralık 2017 Cumartesi

Bizans

         


         Bizans
         Ferenc Herezeg
         Sadrettin Karatay
         Cumhuriyet Dünya Klasikleri

         Yılın son kitabını da bitirdim. Daha yıl bitmedi, hatta okuduğum kitaplar da var ama bitmez herhalde. Bu ara biraz gözlerim ağrıyor. Sanırım bilgisayar başında çok kaldığımdan. O yüzden biraz az okuyorum bu ara.
         2017 okuma hedefimi 75 kitap olarak belirlemiştim ve bu kitap ile birlikte hedefimi tamamlamış bulunuyorum. Geçen yıllarda okuduğum kitaplara göre iyi bir sayı ama lisedeyken okuduklarımın yarısı bile değil neredeyse. Neyse o zamanki şartlarımla şu anki şartlarım farklı deyip kendimi avutayım. Bir de sayılar çok önemli değil elbette ki ama insana motivasyon sağlıyor bence. Yoksa 50 kitap okuyup da çok verimli bir okuma yapmış da olabilir insan. Ki önceki yıllarda mesleki kitaplarımdan okuyordum daha çok. Kendimi de çok yermeyeyim şimdi. :P
Yılın değerlendirmesini diğer blogumda yapacağım için burada çok dallandırıp budaklandırmak istemiyorum aslında. Bu blogta sadece yorum paylaşmayı seviyorum.
         Neyse, gelelim kitabıma. Bizans, 29 Mayıs 1453 gününü anlatan bir tiyatro metni. Evet, yine oyun. İzmir’e taşındığımdan beri hiç tiyatroya gidemeyişimin acısını böyle çıkartmaya çalışıyorum, napayım. :/ Kostantin’in ve şehrin düşüşünü, Kostantin’in o çok güvendiği halkının aslında o kadar da güvenilir olmayışını görüyorsunuz kitapta. Fatih Sultan Mehmet’den Pagan ve dinsiz diye bahsediliyor, o biraz ilginç geldi. Sonuçta Müslümanlar der ya Müslüman olmayanlara dinsiz diye, onlar da Hıristiyan olmayanlara öyle diyor.
         Bizans Sanatı dersinde Ayasofya’yı işlerken hocamız o fetih günü Hıristiyanların nasıl Ayasofya’ya doluşup Meryem ve İsa’ya yakarıp onları kurtaracak bir mucize göndermeleri için dua ettiklerini anlatmıştı. Tarih derslerinde bize hep fethettik, kuşattık, zafer kazandık diye anlatılır ya aslında onlar açısından düşününce ne kadar da kötü bir şey. Adamların yurdunu istila edip elinden alıyorsunuz.
         Kitabı okurken hep keşke şu an İstanbul’da olsaydım diye düşündüm. Ayasofya’da mesela. İnsan o sesleri duyacak gibi oluyor. Değişik.

         2018’de de tiyatro metinleri okumaya devam etmek istiyorum. 

29 Aralık 2017 Cuma

Yahudiler

         


         Yahudiler
         Bir Perdelik Güldürü
         Lessing
         Çeviren: Yüksel Pazarkaya
         Cumhuriyet Dünya Klasikleri
        
         Yine bir tiyatro metni okudum. Ne yapayım, seviyorum. Bir de bu Cumhuriyet Dünya Klasikleri serisini bitirmek istiyorum. Gerçi serinin büyük bir çoğunluğu Balıkesir’de ailemin evinde. Daha onları bir ara İzmir’e getireceğim. Serinin tüm kitapları yok bu arada elimde. 5-6 tanesi eksik diye biliyorum ama yine de hepsini bir araya getirip bakmam lazım. Sonra eksiklerini tamamlamak istiyorum. Bu arada bu kitapları bir komşumuz vermişti bana. Liseye gidiyordum sanırım. Bir gün bir çuval kitapla geldi eve, evet bir çuval. Bu Dünya klasikleri serisiyle yine Cumhuriyet gazetesinin verdiği TBBM’nin kuruluşu ve sonrasındaki dönemi anlatan o kitap dizisi var. O seri tamdı diye hatırlıyorum ama yine de onlar getirilecek. Bir kısmı hala Balıkesir’de onların da.
         Gelelim kitaba. Kitap zamanında biraz yanlış anlaşılmış Yahudileri kötülüyor diye ama tam olarak önyargıyı anlatıyor bence. Hıristiyanların Yahudilere karşı edindikleri önyargıyı. Kısacık bir kitaptı, severek okudum. 

28 Aralık 2017 Perşembe

Hayvanlardan Tanrılara Sapiens

         


         Hayvanlardan Tanrılara Sapiens
         İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi
         Yuval Noah Harari
         Çeviren: Ertuğrul Genç
         Kolektif Kitap
        
         Homo sapiens neden ekolojik bir seri katile dönüştü?
            Para neden herkesin güvendiği tek şey?
            Kadınlar üstün sosyal becerilere sahipken, neden çoğu toplum erkek egemen?
            Güç elde etmekte böylesine yetenekli olan insanlar neden bu gücü mutluluğa dönüştürmekte başarısızlar?
            Geleceğin dini bilim mi?
            İnsanların miadı çoktan doldu mu?
            100 bin yıl önce Yeryüzü’nde en az altı farklı insan türü vardı. Günümüzdeyse sadece Homo Sapiens var. Diğerlerinin başına ne geldi ve bize ne olacak?
            Çoğu çalışma insanlığın serüvenini ya tarihi ya da biyolojik bir yaklaşımla ele alır, ancak Harari 70 bin önce gerçekleşen Bilişsel Devrim’le başlattığı bu kitabında gelenekleri yerle bir ediyor. İnsanların küresel ekosistemde oynadıkları rolden imparatorlukların yükselişine ve modern dünyaya kadar pek çok konuyu irdeleyen Sapiens, tarihle bilimi bir araya getirerek kabul görmüş anlatıları yeniden ele alıyor.
            Harari ayrıca geleceğe de bakmaya zorluyor okuru. Yakın zamanda insanlar, dört milyar yıldır yaşama hükmeden doğal seçilim yasalarını esnetmeye başladılar. Artık sadece dünyayı değil, kendimizi ve diğer canlıları tasarlama becerisi de kazandık. Peki bu bizi nereye götürüyor, bizi neye dönüştürebilir?
            30’dan fazla dile çevrilmiş bu kışkırtıcı çalışma özellikle Jared Diamond, James Gleick, Matt Ridley ve Robert Wright’ın eserlerine aşina okurlar için muhteşem bir kaynak.
            “Sapiens, tarihin ve modern dünyanın en büyük sorularını gayet yalın bir dille ele alıyor. Çok seveceksiniz!” – Jared Diamond -  Tüfek, Mikrop ve Çelik’in yazarı
            “Harari’nin eseri kabul görmüş doktrinlerin karşısında duran fikirler ve şaşırtıcı gerçeklerle bezeli.” – John Gray  - Financial Times
            (Arka kapaktan)

         Sonunda bitirebildim kitabı! Kitabı okumaya 16 Haziran 2016’da başlamışım. Ama öncesinde telefonumdan okuyordum. Telefondan genelde yolda bir yere giderken kitabım bittiyse falan okuyorum. O yüzden oldukça yavaş ilerliyordu. Ama sonrasında Ali kitabı satın aldı ve kısa bir sürede okuyup bitirdi. Üstüne Homo Deus’u da bitirdi. Ama ben daha kitabı yeni bitirebildim. Oluyor bana bazen böyle. Yıllar önce başlayıp yarım bırakıyorum. Sonra bir oturuşta bitiriyorum.
         Sapiens üzerinde çalışılmış bir inceleme kitabı ve içi bilgi dolu. Her ne kadar anlaşılır bir dille yazılmış olsa da yoğun bilgi yüklemesi oluyor insana. Bir de benim sıkılganlığım var tabii. O yüzden uzadı da uzadı bitmesi. Ama yıl bitmeden bitirdiğim için memnunum.
         Diğer kitabını artık ne zaman okurum Allah bilir!

         Konusu insan türünün tarihi. Taa en baştan günümüze kadar. Aslında kitabın son kısmı da benim çok hoşuma gitti. Çünkü birazcık günümüzden de ileriye gitmiş yazar. 

27 Aralık 2017 Çarşamba

Kimi Kısa Öyküler

         


         Kimi Kısa Öyküler
         Seve
         Tuna Gazetecilik ve Matbaacılık

         Şiir anlatılmaz okunur. Oysa bu kitapta okuduklarımı çevreme anlatmaya başladım bile. Demek ki bunlar gerçekten öyküymüş. Kafanızdaki bazı kavramları yeniden sorgulamanızı gerektirebilecek oldukça ironik, çeşit çeşit öyküler. – Tülay KUZHAN
            Eline, diline, yüreğine sağlık Seve. – Meliha ÖZKESİCİ
            (Arka kapaktan)

         Kitabın isminde her ne kadar öykü dese de şiir şeklinde yazılmış her biri. Kitapta farklı anlatıların ağzından hikâyeler var. Kitap Söke’de basılmış ve kitaptaki öykülerin de birçoğu genelde Ege’de geçiyor. Birçoğunun gerçek olduğunu düşünüyorum ben açıkçası.
         Bu arada kitap bana derneğin bir toplantısında (ÇYDD) verilmişti ve sanırım ücretsiz olarak dağıtıldı normalde de. Kitabın künyesinde de sadece basım yeri olan matbaanın ismi var ve herhangi bir dağıtımcı yok. Satışa sürülmemiştir diye düşünüyorum. Söke’de edebiyat dergisi de çıkaran bir bey vardı. Yanlış hatırlamıyorsam bu kitabı da o derlemişti. İsmini hatırlayamıyorum ne yazık ki.

         

26 Aralık 2017 Salı

Altın Çiftlik

         


         Altın Çiftlik
         Johanna Spyri
         Hazırlayan: Prof. Dr. Mehmet Kanar
         Osmanlı Türkçesi Öğrenim Seti
         Çözümlü Metinler – 1
         Say Yayınları
        
         Alfabe bilgisine sahip olan kişiler için hazırlanan bu çalışma ile okuma becerinizi artıracak, başlangıç seviyesinden ileri seviyeye kadar olan farklı metinlerle aşamalı olarak hem kelime hem de yazılış biçimleri konusundaki bilgilerinizi pekiştireceksiniz.
            Osmanlı Türkçesi Öğrenim Seti başlığı altında sunulan bu çözümlü metinler ile,
-      Seviyenize göre kitap seçebilecek,
-      Farsça ve Arapça kelime dağarcığınızı genişletecek,
-      Metnin Arap harfli kısmı ile Latin harfli kısmını aynı sayfada görerek kelimelerin yazılış biçimleri ile telaffuzunu tek seferde karşılaştırabileceksiniz.
(Arka kapaktan)

Bu kitabı okumaya 20 Ocak 2017 başlamışım ve tam olarak 21 Aralık 2017’de bitirdim. Sebebi ise her zaman yaptığım gibi başlayıp bir kenara atmak. Ama kitabı, kitapçıda ilk bulduğumda çok heyecanlandığımı biliyorum çünkü hem basit seviyedeydi hem de hemen an sayfada Türkçesi yazıyordu. Elimde Osmanlıca roman ve şiir kitapları var ama onların içinde Farsça ve Arapça kelimeler de olduğundan sözlüksüz okuyamıyorum. Malum o dilleri bilmiyorum daha. İnşallah bir gün öğreneceğim. Bu kitabı o yüzden beğendim.
Öte yandan Altın Çiftlik’i daha önce okumamıştım. Üstelik Johanna Spyri, Heidi’nin yazarıymış. Ben kitaplarını da çizgi filmini de çok severim Heidi’nin. Defalarca kez okuyup izlemişliğim vardır.
         Bu kitapta da Zeynep’in hikâyesini okuyorsunuz. Güzel mesajları olan bir kitaptı.


         

25 Aralık 2017 Pazartesi

Kabil

         


         Kabil 
         Jose Saramago
         Çeviren: Işık Ergüden
         1998 Nobel Edebiyat Ödülü
         Kırmızı Kedi Yayınları

         Jose Saramago ölümünden önce yazdığı ve yayımlandığı ülkelerde büyük tartışmalara yol açan son romanında insanlığın kutsal kitaplardaki başlangıcına geri dönüyor.
            Adem ile Havva’nın oğlu, kardeş katili, “sürgün ve gezgin” Kabil’le çıkılan bu yolculuk, Eski Ahit’in loş ve tekinsiz diyarlarında, zaman ve mekan kavramlarını altüst ederek, süreğen bir şimdiki zaman içinde, edebiyatla felsefenin kesiştiği dar alanlarda dolaştırıyor okuru.
            Suç, ceza, adalet, nefret, ihtiras gibi insana özgü kavramlar ile savaşlar, katliamlar, cinayetler, boyun eğmeler ve isyanlar gibi insana özgü eylemler arasında gidip gelirken, İbrahim’den Nuh’a, Adem ile Havva’dan Eyüp’e, Lilith’a kadar bütün kadim şahsiyetler de beklenmedik anlarda ve yerlerde karşımıza çıkıp insanlık panoramasını tamamlıyorlar.
            Gerçeğin ironik, yalın ve dolaysız dilini kullanan Saramago bu son romanıyla bize tüm zamanların sorusunu miras bırakmış oluyor: İnsan türü evrendeki yerini ve varlığını hak etmiş midir?
            (Arka kapaktan)

         2011 yılından beri kitaplıkta okunmayı bekliyor şu kitap. Ama son zamanlarda Youtube ve Instagram yüzünden o kadar popüler oldu ki elim bir türlü gitmedi okumaya. Yıllık okuma hedefimi tamamlamaya az kaldı o yüzden biraz hile yapıp çok kalın kitaplara başlamaktan uzak duruyorum bu ara. :P Ne yazık ki çok fazla ince kitap da kalmadı kitaplıkta ki okunacak az kitabım kaldı bile diyebilirim. Gururla söylüyorum. O yüzden artık bu kitabı okumam gerektiğini düşündüm.
         Kabil’in hikâyesini okuyorsunuz ama biraz değişik. Kardeşini öldürünce Tanrı tarafından lanetlenip sürgüne gönderilince diyar diyar dolaşmaya başlıyor ve siz de onunla birlikte farklı farklı zamanların içinde yer alıyorsunuz.
         Bence kitapta Tanrı ve din ile ilgili çok çarpıcı düşünceler var. Zaten kitap ilk çıktığı yıl çok tepki almış ve sanırım bir ara da yasaklanmış.
         Bu kitap sayesinde yazarın kitaplarına olan önyargım biraz törpülendi ama hala sosyal medyada fazla ünlü olduğu için birazcık itici gelmeye devam ediyor.


24 Aralık 2017 Pazar

Kocan Kadar Konuş – Diriliş

         


         Kocan Kadar Konuş – Diriliş
         Şebnem Burcuoğlu
         Dex Yayınları

         “Dişi olan karadul örümceği, erkeğiyle çiftleştikten sonra onu bir güzel yermiş. Yediği erkek sayısı günde yirmiyi bulabilirmiş. Denilen odur ki erkek, sadece yavruları olsun diye kendini kurban edermiş. Bir günde yirmi erkek! Ben bir tanesini bulmaya çalışırken maymun oldum, Allah’ın örümceği günde yirmi erkeği bulduğu gibi bir de mideye indiriyor!”
            Çok sevgili Türk kızı, bir önceki kitapta mevcudiyetimizin ve istikbalimizin yegâne temelinin bir koca bulmak olmadığını anlatmaya çalışmıştım hatırlarsan. O kitapta bana verilen tavsiyeleri hiç uyguladın mı bilmiyorum ama sonunda başıma neler geldiğini gördüm. Şunu hiç unutma: sen belli bir yaşa gelene kadar kimileri evlen diye baskı yaparken kimileri de evlenmeni engellemek için elinden geleni ardına koymayacak! Nikâh masasına oturana kadar atlatman gereken çok badire, dâhili ve harici çok bedhahların olacak.
            Tüm bunlara rağmen akıl sağlığını koruyabildiysen seni gönülden tebrik ediyorum; yüce bir insan, eşsiz bir varlıksın sen Türk kızı!
            (Arka kapaktan)

         Kitabın birincini de okumuş çok eğlenmiştim. Hatta filmini de izlemiştim. Kitaptaki kadar eğlenmesem de güzeldi o da. Ne zamandır ikincisini de okumak aklımdaydı. İlkini de e-kitap olarak okuduğumdan ikincisini de öyle okudum. Ama bunun filmini izlemedim. Belki bir gün izlerim, emin değilim.
         İlk kitap kadar eğlenmedim ama yine de oldukça komik bir kitaptı bana göre. Türk aile yapısı ve kızların üzerindeki baskılar komik bir dille anlatılmış.
         Gülmeye ihtiyacım vardı. Severek okudum.


20 Aralık 2017 Çarşamba

Gözleri İntihar Mavi

         

         Gözleri İntihar Mavi
         Yusuf Hayaloğlu
         Anka Yayınları
        
         Dağların dorukları dumanlı olur
            Geriye dönmez savaşçılar…
           
            Fırtınayla sınanmıştır ömürleri
            Karla yıkanmıştır yüzleri…
            Bu yüzden asla vedalaşmaz
            Ve kılıçlarında taşırlar şiiri!

            Bu yüzden sevdaları mahzundur
            Yürekleri kallavi!
            Alınları ihanet vurgunudur,
            Gözleri intihar mavi…
            (Arka kapaktan)

         Çocukken kitap alacak param olmadığından elimdeki kitapları defalarca kez okurdum. Birçoğunu da hala sayfası sayfasına hatırlarım o yüzden.
         Derste verilen ödev dışındaki ilk kitabımı da lisedeyken aldım zaten. Sonrasında hep kitaba verdim ya paramı, orası ayrı tabii. O zamandan beri çok az kitabı ikinci kez okumuşumdur.
         Gözleri İntihar Mavi’yi de 19 yaşımda okumuştum ilk. Kendisini tanıyordum ama hiç kitabını okumamıştım. 2009 yılıydı işte o yıl, vefat edince birden kitapları gündeme geldi. Ben de o zaman gidip en çok konuşulanı aldım. O zaman okuduğumda bazı şiirleri çok vurucu gelmişti.

         27 yaşındayım. Bir gece yeniden okumak istedim bu kitabı. Yine çok vurucuydu. O zamanki bazı duygularımı da hatırladım üstelik. Zaman hızlı akıyor olsa da bazı yazınlar aynı etkisini sürdürmeye devam ediyor demek. 

19 Aralık 2017 Salı

Bir Çuval İncir

         
       
         Bir Çuval İncir
         Politik Güldürü
         Bernard Shaw
         Çeviren: Bekir Karaoğlu
         Cumhuriyet Dünya Klasikleri Dizisi

         Bu bir tiyatro metni. Zaten Bernard Shaw’ın bir sürü oyunu var. Bu oyun da Politik Güldürü alt başlığıyla oynanıyor. Türkiye’de de birçok oynanmış. İnternette biraz araştırınca çeşitli tiyatro gruplarının afişlerini gördüm.
         Hikaye sarayda geçiyor. İki perde ve bir de arada bir ara perdeden oluşuyor. Bakanların kralı etkisiz hale getirmek için ona ültimatom vermesi üzerine ilk bölüm.
         Ara perdede kralın metresiyle olan konuşmalarını görüyorsunuz. Kadın ne biçim bir kadın yahu!
         İkinci perde de ise kralın bakanlara cevabı var. Bu kısım oldukça zekice yazılmış bana göre. Etkilendim.
         Tiyatro oyunlarını izlemeyi sevdiğim kadar okumayı da seviyorum. Her ne kadar İzmir’e taşındığımdan beri hiç tiyatroya gidememiş olsam da bu ataleti yeneceğim artık.
         Bir de alıntı bırakayım:
         “Her yıldızın kendi yörüngesi, onunla en yakın komşusu arasında güçlü bir çekim gücü vardır; ama sonsuz uzaklıktadırlar. Çekim gücü ikisinin kaldıramayacağından daha güçlü olduğunda, birbiriyle çarpışıp yok olurlar. Bizim de kendi yörüngelerimiz var; yıkım olabilecek bir çarpışmayı önlemek için aramızdaki uzaklığı korumalıyız. Uzaklığı korumak uygarca yaşamamızın gizidir; uygar olmadan toplumsal yaşam dayanılmaz ve olanaksız olur.” Sayfa: 89
        
        
         

         

18 Aralık 2017 Pazartesi

Kutsal İnek

         

         Kutsal İnek
         David Duchovny
         Çeviren: Algan Sezgintüredi
         April Yayıncılık

         Hindistan’dan Türkiye’ye, İsrail’den Filistin’e kıtalararası bir macera!
            X-Files ve Californication’un yıldızı David Duchovny’den katıla katıla okunacak lezzetli bir hiciv, iyimser bir sistem eleştirisi, bir doğal hayat manifestosu.
            Siz, ben, biz, yabandaki hayvanlar, dizinizin dibindeki hayvanlar, tabağınızdaki hayvanlar, yanınızda duran kişi…
            Hepimiz biriz.
            Hepimiz kutsalız.
            Bütün inek anneleri gibi aniden ortadan kaybolan annesinin özlemiyle yanıp tutuşurken, insan ırkının himayesindeki ineklerin başına gelenleri öğrenen Elsie, bir gece çiftlikten kaçar. Hindistan Operasyon dediği kaçış projesinin hedefi makûs talihine dur demek, feleğin tekerine çomak sokmaktır. Bu özgürlükçü macerada onunla aynı emelleri taşıyan bir domuz ve bir hindi yoldaşlık eder.
            Güçlerini birleştiren hayvanlar ezber bozarak insanlığa nanik yapıyor!
            “Hayvan Çiftliği’nden bu yana yazılmış en ilgi çekici hikâyelerden.” Time Out
            “David Duchovny’nin cezp edici, cesur ve hazırcevap icadı Elsie Bovary, hiçbir okurun karşı koyamayacağı bir edebiyat festivalini garanti ediyor.” Rafael Yglesias
            (Arka kapaktan)

         Bu kitap hakkında biraz yüksek beklentim vardı açıkçası çünkü Ali çok sevmiş ve komik bir kitap demişti. Ama ben okurken o kadar da komik bulmadım ama tabii bu güzel bir hiciv kitabı olduğu gerçeğini yadsıyamaz. Zaman zaman da iyi yerlere dokunuyor ve güzel sosyal mesajlar veriyordu.

         Öte yandan bana daha çok çocuk kitabı gibi geldi ki normalde çocuk kitapları da okurum, biliyorsunuz. Ama işte bu kitap biraz yavan kalmıştı sanki. Çocuk kitabı olarak bile basit geldi bana. 

16 Aralık 2017 Cumartesi

Hobbit

         


         Hobbit
         J. R. R. Tolkien
         Çeviren: Gamze Sarı
         İthaki Yayınları
        
         Fantastik filmlerden ve kitaplardan pek hoşlanmam. Hatta Yüzüklerin Efendisi serisinin filmlerini bile Ali izletmişti bana. Sonrasında Hobbit’in filmi çıkınca da onu da sinema da izlemiştik. Hala fantastik tür çok ilgimi çekmese de bu hikayeyi sevdim ve kitabını okumaya karar verdim.
         Bir arkadaşımızın kitabı -Hobbit- bizdeydi. Ali çoktan okuyup bitirdi ama benim için doğru zamanın gelmesi biraz uzun sürdü. Ama neyse ki Aralık başında okuyup bitirdim.

         Hikayenin büyük bir kısmı film ile paralel gidiyor olsa da ara ara kitapta bazı farklılıklar var. Ben kitabı olan bir filmi izlemekten ya da filmin kitabını okumaktan zevk alan kısımdan olduğum için severek okudum kitabı. Çünkü o farklılıkları görmek güzel bence. 

22 Kasım 2017 Çarşamba

Anılar Akın Akın

         


         Halikarnas Balıkçısı’nın Kızından Anılar Akın Akın
         İsmet Kabaağaçlı Noonan
         Bilgi Yayınevi

         Balıkçı’dan mektup gelir sel gibi
            Merhaba’sı püfür püfür yel gibi
            Bir Akdeniz var sanki yüreğinde
            Saçar dünyaya cömert bir el gibi
            (Sabahattin Eyüpoğlu’nun 1946’daki Mavi Yolculuktan sonra babama gönderdiği dizeler)

            Bizim avluya bir masa kondu. Safiye Abla (Safiye Ayla) masanın üzerine çıktı; tüm benliğiyle, yüreğiyle, büyük bir heyecanla birbiri adına, sevilen şarkılarını söylüyor; insanlarda çıt yok, sadece gözyaşı ve alkış…
            Kimler yoktu ki… Madam Roji Sabo, Sabahattin Ali, Sabahattin Eyüpoğlu, Ruhi Su… Biraz demlendikten sonra Ruhi Su’nun “Bin destan azdır sana, bir koca kurtarana!” diyen gür ve bas sesi duyuldu. Ne sesti o yarabbim!
            Babam gibi deli-dahi bir insanla bu kadar uzun bir yaşam sürmek zordu. Ama babam da tercihini hep annemden, Hatico’dan yana kullandı.
            Hatırladığım sadece, mavi atlasa sarılmış, narenciye dalları, kalalar, palmiyeler, begonviller, mimozalara bulanmış babamı Bodrumluların omuzlarına almalarıydı. Ben babamın bu insan selinde, yukarıya doğru uzanan eller üzerinde, bir elden diğerine uçarcasına geçip gittiğini gördüm…
            (Arka kapaktan…)

         Bir gün vize işlemlerimi bitirmiş ofise dönerken hep önünden geçtiğim kitapçının vitrinine bakıyordum ve İsmet Kabaağaçlı Noonan adını okudum. Kafamda bir soru yandı söndü o an. Nasıl Kabaağaçlı? Bizim bildiğimiz Kabaağaçlı mı dedim ve zınk durdum. Geri dönüp bu kez dikkatlice bakınca gördüm ki Balıkçı’nın kızından diyor. Tabii ki daha fazla bakmama gerek yoktu. Hemen içeriye girip kitaba bakmak istediğimi söyledim. Elime alınca baktım ki gerçekten Halikarnas Balıkçısı’nın kızının ağzından bir anı kitabıydı bu. O dakikadan sonra fazla düşünmeme gerek yoktu açıkçası. Hemen aldım kitabı.
         Bilenler bilir Balıkçı’yı adeta dedem gibi sevdiğimi, kendisinden bahsederken gözlerimin parladığını ve kendisiyle tanışamamış olduğum için ne kadar üzgün olduğumu. Bu blogda da okuduğum kitaplarının yazılarını bulabilirsiniz.
         Balıkçı’nın kitaplarını okurken hep ailesini merak ederdim açıkçası. Çok bahsetmez kitaplarında ailesinden Balıkçı. Özellikle karısı Hatico’yu çok merak ederdim doğrusu. Böyle bir adamın karısı nasıl biridir? O kadar sürgün, tutukluluk, yoksulluk zamanlarını nasıl geçirmiş… gibi gibi bir sürü soru vardı aklımda.

         Kitapta Balıkçı’nın kızı İsmet Kabaağaçlı Noonan’ın çocukluğundan günümüze kadar olan anıları yer alıyor. Zaman zaman gözlerim dolarak hatta bazı yerlerde ağlayarak okudum. Siz bilmezsiniz ben çok sulugöz bir insanım. :) Halikarnas Balıkçısı’nın hala ülkemizde değerinin çok anlaşılmadığını düşünüyorum. Müthiş bir değer ama kıymetini bilmiyoruz. 

12 Kasım 2017 Pazar

Can

         


         Can
         Andrey Platonov
         Çeviren: Günay Çetao Kızılırmak
         Metis Yayınları
        
         “Biliyorum o halkı ben, orada doğmuştum,” dedi Çagatayev.
            “Bu yüzden gönderiyorlar ya seni oraya,” diye açıkladı sekreter. “Ne denirdi o halka, hatırında mı?”
            “Bir şey denmezdi,” diye yanıtladı Çagatayev. “Ama kendi kendisine kısa bir ad vermişti.”
            “Nasıl bir ad?”
            “Can. Ruh ya da tatlı hayat anlamında. O halkın, ruhundan ve kadınların, anaların ona bağışladığı tatlı hayatından başka hiçbir şeysi yoktu – halkı doğuran analardır çünkü.”
            Sekreter kaşlarını çattı ve kederlendi.
            “Demek varı yoğu göğsündeki yüreğiymiş, o da çarptığı sürece…”
            “Sırf yüreği,” dedi Çagatayev onaylayarak, “bir tek yüreği; vücudunun dışında kalan hiçbir şeye sahip değildi. Zaten hayat da onu sayılmazdı, yaşadığını sanırdı sadece.”

            Gerek dili gerekse dünyaya bakış açısıyla sadece çağının değil tüm zamanların edebiyatında apayrı bir yere sahip olan Platonov’un bu kısa romanı, “İnsan ne için yaşar?” sorusu üzerine derin, sarsıcı ve özgün bir tefekkür niteliğinde. Hayata duyulan inancın dönüştürücü gücünün öyküsü Can; açlığın, yokluğun, unutulmuşluğun ve süreğen acının hissizleştirdiği bir halkın uyanışının öyküsü. En tanıdık konuyu bile ilk kez ele alınıyormuşçasına ilginç kılan ve tüm eserleri sadece insana değil, bir bütün olarak doğaya yönelik muazzam bir sevgi ve şevkatle ışıldayan Platonov’un Can’ı, edebiyatseverleri derinden etkileyecek güçlü bir roman.
            (Arka kapaktan…)

         Bu kitabı bir başka kitap ile birlikte iş arkadaşım hediye etmişti. Oldukça merak ederek okudum.
         Adına Can denilen bir halkın hikâyesi anlatılıyor kitapta. Sovyet Birliği’ni övücü söylemler geçse de severek okuduğum bir kitap oldu. Çölde geçiyor olması ise beni asıl çeken noktalardan biriydi. Çünkü ben Sahra Çölü’nü fotoğraflamak istiyorum. Evet, öyle değişik değişik yerleri fotoğraflama hayallerim var. İkincisi ise çevirinin muhteşemliği oldu.
         Aslında bu kitabı okuyalı çok oldu ama yazmayı hep erteledim. Aklımda yazacak çok fazla şey olmasına rağmen şu an fark ettim ki kitap ile ilgili bir çok şeyi kendime saklamak istiyorum. Kitap hala bende bitmemiş ve onu yaşamaya devam ediyorum.





                    

10 Kasım 2017 Cuma

Çiçek Caddesi'nin Köpek Patronu

         


         Çiçek Caddesi'nin Köpek Patronu
         Rita Ray
         Çeviren: Çiğdem Köfüncü
         Martı Yayınları

         Şipşak, Çiçek Caddesi’nin köpek patronudur. Hem görevini hem de yaşadığı caddeyi çok sevmektedir. Fakat bir gün, sahipleri Ada ve Hasan, aniden başka bir mahalleye taşınmaya karar verirler. Peki, Şipşak ne yapacaktır? Çiçek Caddesi’nin bir köpek patrona ihtiyacı vardır.
            (Arka kapaktan…)

         Yine bir çocuk kitabı okudum. Ne yapayım, seviyorum. :) Bu kitap 1. ve 2. sınıflara uygun bir kitapmış.
         Kahramanımız Şipşak’ın sahipleri oturdukları mahalleden taşındıktan sonra nasıl bir yöntemle eski mahallesine gidip patronluk yaptığını anlatıyor kitap. :) İşten dönerken trafikte iyi oluyor böyle kitaplar.
         Tavsiye ederim. :)



9 Kasım 2017 Perşembe

Nehrin Karşı Kıyısındaki Turtalar

         


         Nehrin Karşı Kıyısındaki Turtalar
         Nick Warburton
         Çeviren: Çiğdem Köfüncü
         Martı Yayınları
        
         Rodney Bodney’in görevi, fırıncı babasının yaptığı beş tane, bol şekerli turtayı nehrin karşı kıyısına götürmektir. Fakat köprü yıkıldığı için karşıya geçemez. Bunun üzerine Rodney’nin aklına harika bir fikir gelir. Acaba bu fikir işe yarayacak mıdır?
      (Arka kapaktan…)
        
         Kitap kaç yaş grubu için uygun bilemiyorum ama oldukça küçükler için uygun olduğunu düşünüyorum. :) Ama bu benim çocuk kitabı okumam için engel mi? Tabii ki hayır. Ki bence büyüklerin çocuk kitaplarını –kesinlikle- okuması gerekiyor. Malum çocuk kitaplarının bile içini nelerle doldurduklarını her gün görüyor ya da okuyoruz. Taze beyinleri korumamız gerekiyor.
         Kitapta Rodney isimli bir karakterimiz var ve babası bunları nehrin karşısındaki bir dükkâna götürmesini istiyor ama karşıya geçeceği köprü yıkık. Bu yüzden türlü türlü çareler düşünüyor. Onun bulduğu çareleri okuyorsunuz hem de çocuğun sayı saymasında ve bir olaya çözüm üretmesi konusunda faydalı buldum ben.

         Muhtemelen küçük çocuğu olan anneler biliyordur ama bilmeyen varsa öneririm. :)

1 Kasım 2017 Çarşamba

Herkes Kendi Kitabının İçini Tanır


Herkes Kendi Kitabının İçini Tanır*
Hazırlayan: Halim Ağaoğlu
Adelet Ağaoğlu’nun yazarlığının 55. yılı onuruna…
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Elinizdeki kitap, değerli yazarımız Adalet Ağaoğlu’nun 55 yıllık yazarlık uğraşı içinde söze ve yazıya yansıyan seçme örnekleri bir araya getiriyor. Eşi Halim Ağaoğlu’nun kendi arşivinden derlediği bu çalışmada;
Hakkında yazılanlar
Eserlerindeki sav ve özdeyişler
Eserlerinin eleştirileri
Yazı, demeç, soruşturma ve söyleşilerinden alıntılar
Aldığı ödül ve unvanlar
Belgeler ve fotoğraflar yer alıyor.
(Arka kapaktan…

Kitabın içinde tam da arka kapakta geçen konu başlıkları var. O yüzden bu tip çalışmalardan hoşlanıyorsanız okuyun derim. Ama benim asıl söylemek istediğim başka bir şey var.
Ben Adalet Ağaoğlu’nun Yazsonu kitabını okumuştum ve resmen nefret etmiştim kitaptan. O yüzden de hep uzak duruyordum Ağaoğlu kitaplarından. Ama bu kitabı okuyup kendisi ve kitapları hakkında bir fikir edindikten sonra diğer kitaplarını mutlaka okumaya karar verdim. O yüzden bu kitap benim için önemli bir okuma oldu.

Neymiş efenim, tek kitaba dayanarak önyargılı olmamak lazımmış. :)

29 Ekim 2017 Pazar

Katran Bebek

         


         Katran Bebek
         Toni Morrison
         Çeviren: İlknur Özdemir
         1993 Nobel Ödülü
         Can Yayınları

         Bütün yapıtlarına “1993 Nobel Edebiyat Ödülü” verilen Toni Morrison, üçüncü romanı Katran Bebek’te “Beyazların kültürüne göre” yetiştirilen, her bakımdan “aydın” ve aynı zamanda soluk kesecek kadar güzel bir Zenci manken ile onun hem korktuğu, hem de tutkuyla arzuladığı her şeyi temsil eden bir Zenci “serseri” arasındaki yakıcı, yok edici aşkı anlatmaktadır. Öykü, bir beyaz milyonerin Karayipler’deki lüks malikânesinde başlar, Manhattan’ın ışıltılı karmaşasında ve Güney’in katı gerçekleri arasında sürer gider. Katran Bebek, göz kamaştırıcı, insanı büyüleyen şiirsel anlatımıyla bu aşkı aktarırken, aynı zamanda, siyahlar ve beyazların yaşadığı bir dünyada kadın ile erkek arasındaki duygusal açmaz ve seçenekleri de sergiler. Roman, bu özelliği ile, sanki “insan”ın portresini de çizmektedir. Yayınevimiz, Katran Bebek ve yayınlanır yayınlanmaz okurlarımızın sıcak ilgisiyle karşılanan En Mavi Göz’den sonra, yazarın Sula adlı romanını da yakında okurlarına sunacaktır.
            (Arka kapaktan)

         Merhaba,
         Yine yıllardır kitaplığımda bekleyen bir kitabı okumanın mutluluğunu yaşıyorum. Bir kitap daha eksildi.
         İsmi çok ilgimi çekiyordu bu kitabın. Biraz da o yüzden okudum. Kitap Karayipler’deki malikânede geçiyor ve ben kitabın neredeyse yarısına kadar Katran Bebek diye bahsedilen kişinin malikânenin sahibi Valerian’ın karısı Margeret olduğunu sandım. Kitap o kadar çok onlarla doluydu ki Katran Bebek diye anılan Janide’nin bahsedildiği yerler bana çok az geldi ve çok da tatmin olmadım açıkçası. Janide’nin Oğul ile yaşadığı aşk geçiyor kitapta. Bana göre şiddetli bir ilişkiydi aralarındaki.
         Onun haricinde beyazlar ile zencilerin kültürleri arasındaki fark çok fazla hissediliyor.
         Bence ortalama bir kitaptı ve yine bence sonu yine bir sonuca bağlanmadan bitti. Zaten benim sonu olmayan kitap bulmakta üstüme yok. :)

         Ama Nobel ödüllü kitapları okumak istiyorum. O yüzden pişman değilim okuduğuma. 

15 Ekim 2017 Pazar

Üçüncü Kadın

         


Üçüncü Kadın
Alev Aksoy Croutier
Çeviren: Leyla Özcengiz
Remzi Kitabevi

İSTANBUL, 1904… Paris’te Belle Epoch yaşanırken, İstanbul Meşrutiyet’e hazırlanıyor… Hem Avrupa hem Osmanlı İmparatorluğu, büyük bir değişimin ve çatışmanın eşiğinde…
Zinnur ve Nuriye, Babıâli’de görev yapan yüksek derecede bir memurun, iyi eğitim görmüş ve tutucu anlayışa karşı koyan kızları… Onlara katılan üçüncü kadın olan Madam Lera ise cesur yazılarıyla erkeklerin dünyasında varolma savaşı veren bir Fransız gazeteci… Bu üç akıllı kadının gizemli bir ilişkiye girdikleri kişi ise, İstanbul’a bir deniz subay olarak gelen ve Doğu hakkında yazdıklarıyla ün kazanmış olan Pierre Loti…
Bu kitap, kafes arkasındaki tutsak yaşama başkaldırışta ulus, din, eğitim farkı tanımayan bir kadın dayanışmasının hikayesidir. Avrupa devletleri “Hasta Adam” için çeşitli planlar yaparken, bu üç kadın da, özgürlük özlemlerini dile getirmek için bir plan yapmışlardır. Bu amaçla kurdukları tuzağa düşürecekleri kişi de Loti’den başkası değildir…
Alev Aksoy Croutier, yapıtları 21 dile çevrilmiş olan bir Türk kadın yazar. Harem: The World Behind the Veil (Harem: Peçenin Ardındaki Dünya), Taking the Waters ve The Palace of Tears (Gözyaşı Sarayı) adlı romanlarıyla ünlenen Croutier, sinema ve edebiyat alanında birçok ödül sahibi.
Ortadoğu kadınları, Türk kültürü ve oryantalizm üzerine çeşitli konferansla sürdüren Croutier, San Francisco’da yaşıyor.
(Arka kapaktan)

Kitaplıkta okunmayı bekleyen kitapları okumaya devam… Bu kitabı da Kuşadası’ndan almıştım ama uzun zamandır kitaplıkta okunmayı bekliyordu. Kısmet bu zamanlaraymış.
Kitabın gerçek bir hikaye olduğunu okuyunca çok şaşırmıştım. İki genç Osmanlı hanımı ve bir üçüncü kadın var başrolde. Bu hanımlar o dönemin şartlarına göre oldukça ileri görüşlere sahipler. Üçüncü kadın ise bir orta yaşlarda yabancı gazeteci olmasına rağmen planları doğrultusunda bir Türk kadınına dönüşüyor. Hem de genç ve acılar içinde bir Türk kadını… Ve planlarını Pierre Loti ile yazışarak kitaplaştırıyorlar.
Açıkçası Loti’nin hiçbir kitabını okumadım ve kitabın sonuna kadar bu üç kadının başrolünü oynadığı o kitabın gerçek olabileceğine inanmadım ama kitap bitince biraz araştırdım ki o kitap gerçekten var. İşte ancak o zaman bu kitabın gerçekten gerçek hayattan alındığına ikna oldum. Ve Loti’nin kitaplarını en kısa zamanda edinip okumaya karar verdim.

Oldukça akıcı bir kitap olduğunu da eklemeden edemeyeceğim. Benim gibi okumaya geç kalmış olanlar var ise şiddetle tavsiye ederim. 

30 Eylül 2017 Cumartesi

Türk Mitolojisinden Masallar

         


         Dede Korkut Elinden, Anka Dilinden Türk Mitolojisinden Masallar
         Sacide Çobanoğlu
         Yurt Kitap Yayın

         Bozkırda büyük göçlerin kahramanlıkların ve sevdaların Türk dünyasının dilden dile dolaşan, bilinen ve az bilinen masalları
      Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, deve tellal, pire berber iken, ben babamın beşiğini, derede odun yükler iken, alem uykuda ben pusuda iken, bir varmış bir yokmuş, ademoğulları pek çokmuş… Bu kullar içinde bir Altın Arıa varmış… Bunun masalını anlatayım sana, sen de İstanbul’u verirsin bana. O yalan bu yalan, fili yuttu bir yılan. Yılan urgan, yapraklar yorgan iken, arı kaplan, sinek haberci iken, biz samandan börek satar, karını cebimize atar iken, derken, sabahleyin erken, keçiler koyunları traş eder iken, tahtakurusu saz çalar, sıçan cirit atar iken… Evvel zamanda kalbur kazanda, bir varmış bir yokmuş…
    (Arka kapaktan…)

         Bu kitabı okumaya 3 Nisan 2017’e başlamışım. Çok uzun zamandır bitirmeye çalışıyorum ama çok sevmedim kitabı. O yüzden elimde süründü durdu.
         Sevmememin sebebi şu: Bize yıllarca destan ile masal arasındaki fark öğretildi ve hep destan diye okuduklarımız bu kitapta masal olarak yer alıyor. Masal gibi girişi ve sonu var yani. Ama içerik okuduğumuz destanlarla aynı.
         Bilmediğim bir şeyle karşılaşır mıyım diye okumuştum ama olmadı ne yazık ki. Oysa masalları severim ama hep bunlar destan değil miydi karmaşasıyla okuduğumdan bir süre sonra sıkıldım. Mesela Oğuz Kağan Destanı… Hani destandı bu hikaye. İşte bu kitapta masal!
         Kitabın sonunda ise Dede Korkut hikayeleri kitaba göre masalları var. Çocukken Dede Korkut hikâyelerinden korkardım. :D Yeniden okumak iyi oldu. Gerçi pek unutmamışım.
         Neyse! Tüm Türk yurtlarının hikâyelerini, kahramanlıklarını öğrenmek isterseniz güzel bir kitap. İyi yönünden bakalım. 

24 Eylül 2017 Pazar

Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında

         


         Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında
         Haruki Murakami
         Çeviren: Pınar Polat
         Doğan Egmont Yayıncılık

         Okuru kıskıvrak yakalayan, akıllardan çıkmayacak bir eser. The New York Observer
            Tokyo’nun varlıklı mahallelerinden birinde, sıradan ve sorunsuz gibi görünen bir hayat süren Hacime, hiçbir zaman sahip olduklarından daha fazlasını istememiştir. İyi bir evliliği, iki kızı vardır. Şehirdeki iki caz kulübünün sahibi olarak kıskanılacak bir kariyere sahip olmuştur. Yine de hayat ve kariyeriyle ilgili sinsi bir yetersizlik duygusuna kapılmaktan kendini alamaz. İlk gençliğinde aşık olduğu, akıllı ancak tuhaf bir yalnızlık duygusu uyandıran Şimamoto’nun anısı, kalbini gölgelemektedir. Yağmurlu bir gecede, eskisinden çok daha güzel ve etkileyici görünen Şimamoto yeniden karşısına çıkar. Hacme artık gerçek anlamda bir dönüm noktasında olduğundan emindir.
            (Arka kapaktan…)

         Murakami’nin daha önce iki kitabını okumuştum: İmkansızın Şarkısı ve Koşmasaydım Yazamazdım. Ve iki kitabı da çok sevmiştim. Hem Japonca öğrendiğim ve Japon yazarlardan daha fazla okumak istediğimden hem de Murakami’nin dilini sevdiğimden tüm kitaplarını okuma hedefim var. Geçen gün Ali sana bir kitap alabilirim deyince Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında’dan yana kullandım tercihimi.
         Seveceğimi bildiğim için büyük bir merakla okudum kitabı. Murakami’nin dili çoğu kişiye durgun gelebilir Japon olduğu için. Japon yazarlarının ve kültürünün genel özelliği bu bence. Sakin bir çerçeve içerisinde ilerliyor kitaplar. Ama ben bu sakinliğin içindeki akıcılığı seviyorum.
         Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında’da Hacime’nin hayatının çocukluğundan 30’lu yaşlarının sonlarına kadar olan kısmını okuyoruz. Şimamoto ile olan ilişkisinin nasıl hayatını etkilediğini demeliyim daha doğrusu.
         Kolay okunur, sakin ama akıcı bir kitaptı bence.

         Tavsiye ederim.