Mülksüzler
Ursula K. Le Guin
Çeviren: Levent Mollamustafaoğlu
Metis Yayıncılık
“…Vermediğimiz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz
gerekir. Devrim’i satın alamazsınız. Devrim’i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz
ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir.” Konuşmasını
bitirirken, yaklaşan polis helikopterlerinin gürültüsü sesini boğmaya başladı.
“Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük
bir dünya dolusu insanı anlatıyor; Oda romandaki olaylardan kuşaklardan önce
yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü
bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.”
“Odoculuk anarşizimdir. Sağı solu bombalamak anlamında
değil; kendine hangi saygıdeğer adı verirse versin bunun adı tedhişçiliktir. Aşırı
sağın sosyal-Darwinist ekonomik özgürlükçülüğü de değil; düpedüz anarşizm: eski
Taocu düşüncede öngörülen, Shelley ve Kropotkin’in, Goldmann ve Goodman’ın
geliştirdiği biçimiyle. Anarşizmin baş hedefi, ister kapitalist isterse sosyalist
olsun, otoriter devlettir; önde gelen ahlaki ve ilkesel teması ise işbirliğidir.
(dayanışma, karşılıklı yardım) Tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı
anarşizmdir; bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır.”
(Arka kapaktan…)
İtiraf ediyorum Hainli Döngüsü’ne sırf Mülksüzler’i
okuyabilmek için başladım. :D Tamam, hepsini merak ediyordum ama en merak
ettiğim Mülksüzler idi. İsmi bile beni çekmeye yetiyor. :D
Kısaca konusundan bahsetmek gerekirse Urras isminde
bir ada-gezegen ve onun uydusu konumunda Anarres isminde başka bir ada-gezegen
var. Urras’tan Odo isminde bir kadın her şeyi bırakıp bu Anarres’e sürgüne
gitmiş ve ondan yıllar sonraki zamanlar anlatılıyor. Her şeyin ortak kullanımda
olduğu, mülkiyetçi düşüncenin bencillik hatta suç sayıldığı, evliliğin ya da
bağ kurmanın falan saçma bulunduğu bir yer. İşte burada Shevek adında bir fizik
kuramcı var ve Urras’a giden bir gemiye binmesiyle başlıyor her şey.
Kitap bir çember çizerek ilerliyor. Yani sonunda
başladığı noktaya geri geliyor. İlk başlarda karmaşık geldi anlatım şekli bana
ama (çünkü bir Urras’tan bir Anarres’ten anlatım var) daha sonra taşlar yerine
oturuyor. Ama sonunda anlıyorsunuz ki bu çember önemliymiş.
Bülent Somay, kitabın girişinde Le Guin’in Mülksüzler’i
(The Dispossessed); The Possessed’e (Ecinniler) bir cevap olarak yazdığını söylüyor.
Her ne kadar ruhuna şeytan girmişler ya da cin tutmuşlar demek olsa da bir
anlamda da sahip olunanlar demek ne de olsa.
Tabii Elif durur mu, hemen 10 (on) yıldır kitaplıkta
bekleyen Ecinniler’i çıkardım ortaya. Okumam lazım. :D
Bir de makale okudum Kudret Nezir Yunusoğlu’na ait:
Ursula Le Guin’in Mülksüzlerinde Ütopyanın Değişen Yüzü. Google’a sorarsanız
çıkar. u
Hakkında çok konuşasım var ama Hainli Döngüsü ile ilgili
video çekiyorum ama yine de bu kitabı bir bildungsroma (birey oluşum romanı) ya
da bir anarko-sosyalist bir bildirge olarak okumak size kalmış tabii.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder